Nepal, Çin ve Hindistan arasında kalmış bir ülke. Çoğunlukla ekonomik, politik ve sosyal durumlarda Hindistan’dan etkileniyor. Nüfusun yüzde 80’i Hindu, yüzde 8’i Budist, yüzde 5’i de Müslüman. Asıl temel geçim kaynağı tarım, ikinci geçim kaynağı olarak dış yatırımcıların getirdiği, yani onların oluşturduğu iş gücü, geçim kaynağı. Müslüman dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Nepal’de de aşağılanıyor, eğitim doğru düzgün göremiyor ve toplum tarafından dışlanıyor. Dünyanın zevkinden, Allah’ın gücünden başka güç tanımayan 2009 yılından beri HUDA Organizasyon’un başında olan İrfan Pokharel kendi hayatının hikâyesini Diriliş Postası gazetesinin okuyucularına anlattı.

NEPALLİ MÜSLÜMANLAR İŞ İÇİN YURTDIŞINA ÇIKIYOR

Nepal’deki Müslümanlar’ın durumundan bahsedebilir misiniz?

Müslüman azınlıklar, Hindular’ın baskılarıyla birçok şeyden mahrum kalmış. Ülkenin güneyinde Hindistan’ın olduğu sınır bölgesinde çoğunlukla Müslümanlar yaşıyor. Müslümanlar’ın asıl geçim kaynağı tarım. Müslümanlar’ın kendi toprakları olmadığı için başkalarının topraklarında çalışarak para kazanıyor. Bu aralar çoğunlukla iş imkânları için yurt dışına çıkıyorlar. Ancak eğitimleri belli, becerileri yeterli olmadığı için çalıştıklarından daha az alıyorlar. İnsanlar çoğunlukla medreselerde okuyor. Ama medreselerde sadece Arapça eğitimi var Nepalce ya da İngilizce eğitimi yoktur. Devlet tarafından ise bu medreselerin bir denkliği yok. Arapçada ya da Urduca’da uzmanlaşmış yüksek derecede eğitim alan üniversite master mezunu dahi olsa bile ülkede diploma denkliği olmadığı için onların pek bir iş seçeneği olmuyor. Günümüzde Nepalliler, sadece günlük yiyebileceklerini karşılayabilecek şekilde geçinebiliyor. Şu anda seçilmiş olarak 3 Müslüman milletvekili var. Geri kalanların hepsi Hükümet Partisi tarafından seçilmiş kişiler. Onlarda herhangi bir güçleri yok sadece hükümet ne derse onu yapacak kişiler özellikle seçiliyor. Müslümanlar için hiç çalışmıyor.

Şimdi sizin Müslüman olmadan önce hayatınızdan bahsedebilir misiniz, nasıl bir hayatınız vardı?

Ben papazların olduğu Brahman ailesinden geliyorum. Yani kendi dinlerinden yüksek seviyede olan bir aileden geliyorum. Babamın Hindistan’da bir Bufalo çiftliği var. Babam, Müslümanlar hakkında hem olumlu hem olumsuz şeyler söylerdi. Söylediği şeylerden birisi Müslümanların dürüst olduğunu. Hindular’ın yaptığını tersini yapardı. Küçükken birçok konu hakkında aklımda çok fazla soru vardı; neden böyle diye? Nepal’de kast sistemi vardı. En başta brahmanlar vardı en sonunda Sutra’ydı. Neden bu şekilde, hepimizin aynı kanımız var, aynı dili konuşuyoruz ama farklı farklı alanlarda bölünmüş durumdayız gibi sorulara bir türlü cevap bulamıyordum. 35-40 yıl öncesinden eğitim aldığım okulda, o sırada Müslümanlar ile ilgili hep olumsuz anılarından, yanlarından bahsediliyordu. Yollarda katliam yapıyorlardı. Ben okula gittiğim zaman Müslümanlar’ın da Sutra olarak muamele gördüklerini öğrendim. Babam diyordu ki Müslümanlarla iş yaparsan, onlara paranı versen kaybolmaz. Ben bu şekilde öğrenmiştim Müslümanlar’ı.

“BİR İDOLE TAPMAK ANLAMSIZ GELİYORDU”

Bir idole tapmak anlamsız geliyordu. Bazen ailemle mabetleri ziyaret ederdim ama içten gelen bir şey değildi. Bunun dışında hiç ziyaret etmedim, hiç gitmedim. Bir keresinde 7 veya 8 yaşlarında iken babam bizi Hindistan’daki Bufalo çiftliğine ziyarete götürdü. Orada evimiz de vardı. Bir tane Hindistan yapımı bir film izlemiştim. Film, Hindular’ın kutsal kitabı ve onların taptığı RAM ile ilgiliydi. Ama filmde Ram’ın başka bir Tanrı’ya taptığını gördüm ve babama dedim ki neden o zaman biz Ram’a tapıyoruz? Biz de onun taptığına tapalım. Babam da böyle anlamsız sorular sorma, ben ne dediysem onu yap diyordu. Örneğin bir Kast’tan biri başka bir Kast’tan biriyle kadın veya erkek evleniyorsa otomatik olarak o Kast’a düşüyordu. Eğitimi tamamladıktan sonra yüksek eğitim Katmandu’ya gittim. Oraya gittiğimde Müslümanlar’ın kim olduğunu, neye inandıklarını araştırmaya başladım. Müslümanlar neye inanıyorlar, kimler? Kafamda daha çok sorular oluşmaya başladı. Bir arkadaşım bana Tevhid üzerinde bir kitap hediye etmişti. Kitabı okuduğum zaman yolumu bulduğumu anladım. Müslümanlar tek bir Tanrı’ya tapıyor, ona ibadet ediyorlar. Ve muhtemelen o zaman orada da söyledim bu Tanrı aynı zamanda Ram’ın da Tanrı’sıdır. Çünkü biz kendi yaptığımız tanrılara tapıyorduk ama Müslümanlar’ın ibadet ettiği onun da Tanrı’sıydı.

“İSLAM’I SEÇTİM”

Arkadaşımın bana verdiği kitapları okuduktan sonra, bunları konuştuktan sonra ben tatmin oldum. Bu yolun doğru olduğunu emin oldum. Arkadaşımın Hindistan’da evi vardı ve Hindistan’dan çok farklı dinlerden kişileri biliyordu o yüzden Müslümanlar’ın nerede yaşadıklarını da biliyordu. Ondan bana Müslümanlar’ı göstermesini istedim. Arkadaşım bana birini gösterdi. Çok uzun sakallı Türk kıyafeti vardı. Ben de dedim Müslümanlar bu şekilde mi oluyor? O da hayır bu sadece bir örnektir. Müslümanlar sadece bunun gibi değiller dedi. Ondan sonra başka birini gösterdi. Müslümanlarla tanıştıktan sonra o zaman tam olarak tatmin oldum ve İslam’ı seçtim.

Asya’nın küçük ülkelerinde Nepal’de yaklaşık son 10 yılda Müslümanlar’ın nüfusu gözle görülür bir şekilde artış gösterdi. Nepal’de nüfusun büyük bölümü ineği kutsal sayan Hindular olduğu için Müslüman olarak bu şartlar altında yaşamak çok zor olsa da, Müslümanlar daha iyi günlerin geleceğini umut ediyor.

Müslüman olmak orada çok zor çünkü Brahma en üst seviyedeki Kast’taki kişiler ineğe tapıyorlar ama Müslümanlar ineği kurban edebiliyorlar. Aralarında çok büyük bir farklılıklar var. 2009 yılından beri HUDA Organizasyonu’nun başında olan İrfan Pokharel, İslam’ı kabul ettikten sonra hayat hikayesini Diriliş Postası Gazetesi’nin okuyucularına anlatarak “İslam’ı seçtim ama nasıl Müslüman olmam gerektiğini bilmiyordum. Müslümanlığımı yaşamak kolay bir şey değildi” dedi.

Peki Müslüman olduktan sonra nasıl bir hayatınız oldu? Sizin için Müslüman olmak ne demektir?

İslam benim seçtiğim yoldu, tatmin olmuştum ama nasıl olması, ne yapmam gerektiğini öğrenmem gerekiyordu. Küçüklükten beri aklıma gelen soruların cevabını İslam’dan alabileceğimi inanıyordum. Bir arkadaşım bana yardımcı oldu ve beni ve orada Kelime-i Şehadet getirdim. Müslüman olduğum zaman, şehadeti getirdiğim camiinin imamı bana İrfanullah ismini verdi. Sonra namazı öğrenmeye başladım. Tabi elimde bir kitap vardı ama Arapça idi. Çevirisi de yoktu sadece Nepal dilinde telaffuzu yazıyordu. İlk namaz kılmaya başladığımda açık bir şekilde kılmıyordum. Evimde kılıyordum ve daha sonra Peygamberimiz’in de ilk başta ibadeti gizli yaptığını öğrendim. Namazla ilgili beş veya altı kitap okudum ama asıl ibadeti bir yıl sonra pratiğe geçirmeye başladım. Babası da sonradan Müslüman olan bir kızla evlendim ve ondan sonra tam olarak ibadetimi pratiğe dökmeye başladım. Kendimi haramdan uzak tutmaya başladım ve bir yere gittiğimde yemek yemeğe gidileceği zaman haram bir yemek varsa Müslümanım demezdim. Vejeteryanım derdim ve kendimi o şekilde haramdan uzak tutmaya çalıştım. Müslüman olduktan iki veya üç yıl sonra insanlara sadece bir Tanrı’ya inandığmı demeye başladım. Allah’ın da olduğunu söylemedim. Bunu söyleyince insanlar Hıristiyan olduğumu düşünmeye başladı.

“OĞLUN BU ŞEKİLDE SANA DAHA YAKINLAŞIYOR”

Evimden çok uzakta yaşıyordum ben ve yaşadığım yere geldiklerinde herhangi bir şey görmedikleri zaman ben sadece tek Tanrı’ya inanıyorum derdim. Bu şekilde anneme ulaştırıldı. O dönemde anneme ziyarete gittiğimde annem sürekli ağlıyordu. Sen dinini değiştirdin diyordu. Ben de annemi teselli etmek için hayır dinimi değiştirmedim, Hindu kitapları ne diyorsa ben de onu yapıyorum, ben de tek Tanrı’ya inanıyorum söyledim. Annemi o şekilde teselli edebilmiştim. Oğlun bu şekilde senden uzaklaşmıyor aksine daha çok sana yakınlaşıyor anneme diyordum. Birlikte yaşadığım abim senin dinini değiştirdiğini duydum dedi. Sen bundan sonra Pokharel soyadını kullanamazsın söyledi. Ben de buna karşı çıkarak ona dedim ki ben de bu aileden geliyorum, neden kullanmayacağım? Benim hem dinimi değiştirdiğimi hem de daha düşük Kast’tan biriyle evlendiğimi biliyorlardı. Yaşadığımız bölgede bir gelenek var. Evde yaşayan kişilerinin fotoğrafı evde asılır. Abim eve geldi ve dedi ki bu fotoğrafı kim astı? Annem ona ben astım, oğlumu seviyorum, onun için yaptım dedi. Abim de sinirlenince fotoğrafı kapıdan aldı yere atıp kırdı. Bunlar bizim dinimize zarar verenler, dinimizi yok etmeye çalışanlar, bizim dinimizden çıktılar o yüzden toplumumuzdan dışlamamız gerekiyor dedi.

“İŞTEN KOVULDUM”

Büyük abim ve diğerleri onları ziyaret etmemi yasakladı, onlar da bana ziyarete gelmemeye başladı, çocuklara da amcanızı ziyaret etmeyin diye tembihte bulunuyorlardı. Fotoğrafımı kıran abim  bir kere hastalandı ve Katmandu’da tedavi edilmesi gerekiyordu çünkü yaşadığı yer köy ve hiçbir imkanı yoktu. Katmandu’ya geldiği zaman benim evimde kaldı ama kaldığı süre boyunca eşimin yaptığı hiçbir şey yemedi. İşi bittikten sonra ayrıldı. Diğer abilerimle ilişkilerim iyiydi. Gelirlerdi ama geldikleri zaman bana hep aynı şeyi söylerlerdi: “Sen dinini değiştirdin, Hristiyan oldun.” Ben onlara hep aynı şeyi söylerdim: Ben dinimi değiştirmedim Hindu kitaplarında ne yazıyorsa ben de onu yapıyorum, tek bir Tanrı’ya inanıyorum. Okulda çalıştığım zaman okulun sahibi beni kovdu. Asıl sebep ise benim kendi kastım dışında birisiyle evlenmemdi. Kovma sebebi olarak gereksiz bir şey söyledi ve ben işimden oldum. O zaman iş bulmak, para kazanmak çok zordu. Birkaç arkadaşım dinimi değiştirdiğimi öğrenmeden önce benimle çok yakındırlar ama dini değiştirdiğimi söylediğim zaman çok uzaklaşmaya başladılar. O dönemde anlamıyordum şimdi ise düşünüyorum acaba dinimi değiştirdiğimi söylediğim için başlarına iş gelebileceğini  düşündükleri için ayrılmış olabilir. O sıralarda namaz kılıyordum ancak bayramlarda bile kutlama yapmıyordum, namazdan sonra direk işe gidiyordum. Çünkü kimse gidip gelmiyordu bizi Müslüman olarak bilmiyordu. Medrese’deki müdürü ile görüştüğüm zaman o mesela Nepal’de doğdu, büyüdü, Nepal dilini biliyordu ama ben Nepalce konuşunca bana urduca cevap veriyor beni görmezden geliyordu.

Yaşadıklarımdan sonra depresyona girdim. Ben o sırada 5 yıldır hükümet içinde çalışıyordum,  Müslümanlardan destek göremiyordum. Ailem de beni reddetmişti sadece kız kardeşlerim destekliyordu. Babamdan kalan toprak erkek kardeşlerime kalmıştı. Ben onlara öbür tarafa mı götüreceksiniz dedim? Allah yazdıysa ben buradan payımı zaten alacağım ama öyle değilse hepsi sizin olsun deyip uzaklaştım. Beni reddeden bir ailem var, diğer taraftan ben yaklaştıkça benden daha çok uzaklaşan Müslümanlar vardı. Durum böyle olunca depresyona girmiştim ve en sonunda Hindistan’a göç ettim. Hindistan’a göç etmeye karar aldığımda 2 ay beklemek zorunda kaldım. Çünkü okul dönemi idi. Eğer ben gidersem çocuklar okulunu tamamlayacaklar. Okulun bitmesini bekliyordum. İHH’nın Nepal’deki partneri Islamic Sank ile Müslüman olduktan 18 yıl sonra tanıştım. Onlarla tanıştıktan sonra Elhamdülillah güzel günlerim başladı. Önceki günlerim Allah’ın imtihan ettiği günlerdi. O sırada daha iyi bir iş buldum. O sırada Islamic Sank, Kuran’ı Nepalce diline çeviriyordu. Onlar Nepal dilini iyi bilen birini arıyorlardı. Onların bana ihtiyaçları vardı. Bu sayede iki tarafta birbirine istifade etmiş olduk. Yavaş yavaş ailem, akrabalarım ziyaret etmeye başladı. Bu olmasaydı bile ben en azından gider Mescid’i süpürürdüm. Hindistan’a göç etmeye fikrimi erteledim Bu sayede bu durumdan sonra depresyondan kurtuldum. Elhamdülillah şu an Müslümanlara hizmet ediyorum. Benim kardeşlerim kız kardeşlerim benim yokluğumda nasıl konuşuyorlardı bilmiyorum ama elhamdülillah benim olduğum yerde benim hakkımda güzel konuşuyorlardı. Hatta kızımın ve oğlumun düğünleri olduğu zaman katıldılar, yemek yemediler ama en azından katıldı.

Şimdi İHH İstanbul Kadın Kolları tarafından inşa edilen Nepal İslam Nerkezinden kısaca bahsedebiliri misiniz?

Nepal’de hindular domine etmiş durumdalar ve Müslümanlar azınlıktalar. Eğer Nepal İslam Merkezi projesi gerçekleştirirse birçok faydası olacak. Örneğin mesleki eğitimler verilebilecek, Müslümanların iş sahibi olabilmeleri için yardımcı oalcak, imanı kuvvetlendirme açısından çok önemli çünkü Kur’an, peygamerimizin sünneti ile dersler verilecek. İslam’ı seçtiği için evi olmayan kimsesizler, yurtsuz kalmış olan Müslümanlara yardım edebileceğiz. Aynı zamanda kendi kuruluşlarımızın yeri farklı, eğitimle, evsiz kalanlarla, İslam’i yayınlarla ilgileniyoruz ve  kendi ofislerimiz kiralıktır.  Eğer bir merkezimiz olursa biz bu merkezden çalışırız. Hem daha organize bir iş yapmış oluruz hem de ödemek olduğumuz kiralar Müslümanlar’ın yararına kullanılabilir. Nepal’de mescitlerde hiçbirinde kadınların namaz kılabileceği bir yek yok. O yüzden nu merkez bu açıdan da çok fayda sağlayacak.

Türkiye’nin İslam Dünyas’ına yaptığı katkılarını, yardımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Elbette tek bir yer, tek yardım gücü yeterli olmaz ancak Türkiye’nin tek başına sadece Nepal için değil bütün İslam ümmeti için yaptığı şeyler çok büyük. Ülkemizde 4 tane Müslüman ülkenin Büyükelçiliği var. Bunlardan sadece Katar biraz yardım ediyor diğerleri Müslümanlar için hiçbir şey yapmıyor. Özellikle İslami Sang’in asıl donörü İHH’dır. Diğer kuruluşlardan da yardım alıyoruz ama onlar dönemsel yardımlar. İHH bir camiyi inşa, okul, yetimhane inşa ediyor. Bir hadiste “Birine yardım etmek istediğinde balığı değil balığı tutabileceği oltayı vermen gerektiğini” söylüyor. İHH’nın yaptığı şey de bu aslında.

Hint genç Trabzon’da Müslüman olduGündem

Denizli’de, Endonezyalı kadın Müslüman olduGündem

Muhabir: Haber Merkezi