Obezite riskinde bağırsak bakterilerinin rolüne dair kanıtlar giderek güçleniyor. Yeni bir araştırma, “iyi” bakterilerin dışkı mikrobiyota nakli (FMT) yoluyla aktarılmasının metabolik sağlığı yıllar boyunca olumlu etkileyebileceğini ortaya koydu.
Metabolik sağlık, vücudun yiyecekleri enerjiye dönüştürme sürecini ifade ediyor. Araştırmada bu durum, metabolik sendrom üzerinden ölçüldü. Metabolik sendrom; yüksek tansiyon, kan şekeri ve yağ seviyelerinin artışı, bel çevresinde genişleme ve kolesterol sorunlarıyla tanımlanıyor.
Yeni Zelanda Auckland Üniversitesi’nden uzmanların yürüttüğü çalışma, beş yıl önce başlatılan bir araştırmanın devamı niteliğinde. İlk etapta 87 obez genç yetişkine, metabolizmayı destekleyecek bağırsak bakterilerini içeren dışkı nakli kapsülleri verilmişti.
Çalışmanın başındaki çocuk endokrinoloji uzmanı Wayne Cutfield, “Metabolik sendrom, kalp hastalığı veya felçten ölüm riskini iki katına, tip 2 diyabet riskini ise beş kat artırıyor” ifadelerini kullandı.
Araştırma sonuçlarına göre, dışkı naklinin kilo kaybı üzerinde belirgin bir etkisi görülmese de metabolik sendrom riskini ciddi ölçüde düşürdüğü saptandı. Üstelik bu olumlu etkinin en az dört yıl boyunca sürdüğü belirlendi.
Cutfield, “Tek bir FMT uygulamasının dört yıl boyunca metabolik sendromu ciddi şekilde azalttığını görmek etkileyici. Bu, katılımcıların uzun vadede diyabet ve kalp hastalığına yakalanma riskinin çok daha düşük olduğu anlamına geliyor” dedi.
Katılımcılarda bel çevresi daha ince, vücut yağ oranı daha düşük çıktı. Ancak kilo ve beden kitle indeksi (BMI) açısından anlamlı bir fark oluşmadı.
Araştırmacılar ayrıca, dört yıl önce aktarılan sağlıklı bakterilerin hâlâ bağırsak florasında kısmen korunduğunu belirledi. Bu bulgu, sürekli tedavinin gerekmeyebileceğini de gösteriyor.
Bilim insanları, obezite ile bağırsak mikrobiyomu arasında çift yönlü bir ilişki olduğunu düşünüyor. Yani beslenme bağırsak florasını etkilerken, bağırsak bakterileri de kilo ve metabolizma üzerinde rol oynuyor.
Auckland Üniversitesi’nden genetikçi Justin O’Sullivan, “Mikrobiyomunuzu önceden programlayarak hastalık riskini oluşmadan azaltabildiğinizi düşünün. Bu çalışma, belirli rahatsızlıklara karşı hedeflenmiş yeni nesil probiyotiklerin yolunu açıyor” diye konuştu.





