Yahudiliğin, siyonist ideoloji olarak sistematiğini kurmasının üzerinden (İlk Siyonist Kongresi 1897) yüz yıldan fazla bir zaman geçti. Siyonist ideolojinin en büyük hedefi “Filistin’de Yahudi devleti” kurma idealine yaslanıyordu ve devletin kurulacağı yerin adı İsrail değil, Filistin’di! Filistin toprakları da tarihte Yahudileri ilk olarak diri diri yakarak cezalandıran İngilizlerin kontrolündeydi.

Bugün İngiltere’de York Kalesi’ni ziyaret edenler girişte tarihte kayıt altına alınan ilk Yahudi katliamının kısa hikâyesi ile karşılaşırlar. Kaynaklar İngiltere'deki Yahudilerin tarihini William dönemine tarihlerler. İngiltere'deki ilk Yahudi yerleşiminden söz eden yazılı kayıtlar 1070 yılının tarihini taşır. 12. yüzyılın sonlarında (1189 ve 1190'daki Haçlı Seferleri sırasında) dini ve Yahudilerin açgözlülüğü nedeniyle İngiltere'deki Yahudilere yönelik tepkiler artmaya başladı. Halkın tepkisinden korkarak York Kalesi’ne sığınan Yahudiler, kuşatma altında tutularak intihara zorlandılar ve kale ateşe verildi.

Yahudilerle İngilizlerin ilişkileri (hep ekonomik çıkarlara dayalıydı) tarih boyunca inişli çıkışlı devam etti. Kimi zaman özel işaretli kıyafetler giymeye zorlandılar, kimi zaman da İngilizlerle eşitlendiler. II. Dünya Savaşı yıllarında yarım milyon Avrupalı ​​Yahudi, Nazi zulmünden kurtulmak için İngiltere'ye yöneldi ancak yaklaşık 70.000'ine (neredeyse 10.000'i çocuk dahil) giriş izni verildi. Almanya’dan kaçan Yahudilerin önemli bir kısmına İngiltere’ye giriş izni vermeyen İngilizler bugün, Almanların maruz bırakıldığı suçluluk duygusuyla Yahudilerin yanında yer almaya mecbur gibiler.

Dünyayı 20. yüzyıl başında kaos ve paradoksa mahkûm ederek yaşamaya mecbur eden Batı emperyalizmi; 21. yüzyılın ilk çeyreğinde yeni bir jeopolitik ve sömürü sistemini hayata geçirmeye karar verdi. Siyonist aklın Gazze sınırındaki provokasyon muhtevalı eğlence törenini terör gerekçesi yaparak vatandaşlarını katletmesinin ardından Gazze’de soykırımı yürürlüğe koyan İsrail’e destek amacıyla yirmi dört saatten kısa bir sürede dünyanın en büyük deniz gücünü Akdeniz ve Kızıldeniz’e konuşlandıran ABD ve İngiltere’nin doksan gün sonra Yemen’i bombalaması, bu yeni ve yadırganmayan vahşetin bir göstergesi olarak okunabilir.

Dünyanın kurumsal terörünü koruma altına alan emperyalist güç sahipleri, Hitler’in Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı Joseph Goebbel'in görevini Netanyahu’ya uygun görerek dünyaya “Büyük Yalan”lar söyleyerek oyalamasını ve daha “Büyük Yalanlar”ın hayata geçirilmesi için zemin hazırlamasına destek veriyorlar. Yemen’in bombalaması, bölgeye dair daha vahim projelerin varlığı ihtimalini işaret ediyor.

Netanyahu, 1940’lı yıllarda yaptırılan şu analizin gereğini yerine getiriyor. Harvard'lı psikolog Walter C. Langer ve ekibinin hazırladığı “Adolph Hitler’in Psikolojik Analizi” başlıklı raporunda Hitler ve komuta kademesinin şöyle düşündüğü anlatılır: “Halkın sakinleşmesine asla izin vermeyin; bir hatayı veya yanlışı asla kabul etmeyin; düşmanınızda bir miktar iyilik olabileceğini asla kabul etmeyin; alternatifler için asla yer bırakmayın; asla suçu kabul etme; her seferinde bir düşmana konsantre olun ve yanlış giden her şey için onu suçlayın; insanlar büyük bir yalana küçük olandan daha çabuk inanacaklar ve yeterince sık tekrarlarsanız, insanlar er ya da geç buna inanacaktır…”  Bugün Gazze’de silahı ve askerî gücü kısıtlı bir topluma karşı yapılanların bundan bir farkı yok. Siyonist savaş kabinesi muharref Tevrat’ın buyruklarını yerine getirdiğine inanıyor. “Bu toprakları size verdim. Gidin, atalarınız İbrahim’e, İshak’a, Yakup’a ve soylarına ant içerek söz verdiğim toprakları mülk edinin; Şimdi bütün erkek çocukları ve erkekle yatmış kadınları öldürün; Yalnız erkekle yatmamış genç kızları kendiniz için sağ bırakın; Yaşlıyı, genci, genç kızı, kadını, çocukları öldürün. Yalnız alınlarında işaret olanlara dokunmayın.”

Tarih boyunca birbirini reddeden ve birbirilerinin öğretilerine inanmayan, İsa peygamberin Mesih olarak Yahudiliği tashih etmeye başladığı tarihten itibaren sağlıklı bir şekilde bir arada yaşama tecrübesi olmayan Yahudi ve Hıristiyanlar; yeryüzünde fesadı çoğaltmak ve yaymak hususunda nasıl da iş birliği yapıyorlar? Yaptıkları her eylem insanlara ve insanlığın en soylu davranışı merhamet duygusuna zarar veriyor. Gazze’de “Tersinden okunan Tevrat hükümleri/ Karaya boyanmış mezmurlar”dan devşirilen “Sunaklarını yıkacak, dikili taşlarını parçalayacak.” sözüne uyarak Gazze’yi topraklaştırıyor; Hıristiyan ve Müslümanların ibadethanelerini yerle bir ediyorlar.

Üniformalı siyonist teröristler, Gazze’de emsali görülmemiş bir zulüm ve vahşetle masum insanları katlediyorlar. İnsanların gözü önünde şehir enkazından, bombalanmış okullardan, BM kontrolündeki yetimhanelerden ve sokaklardan çöp torbalarıyla her yaştan insana ait ceset parçaları toplanıyor. Anne ve babası Yahudi oldukları için katledilen şair Paul Celan "Ölüm bir ustadır Almanya'dan gelen gözleri mavi" şiirini bugün "Ölüm bir ustadır siyonistlerden gelen.” diye söyleyemiyor insanlar. Siyonist üniformalılar dozerlerle girdikleri yerlerde defnedilmiş insanların cesetlerini çıkarıyor. Gazze’de arkaik bir inanç uğruna insanlık onur ve haysiyeti gasbediliyor. İnsanın, insanlığa karşı en alçak şekilde nasıl vahşileştiğini görmek için Gazze’de olup bitenleri birazcık görmek gerek. Güç merkezlerini yöneten muktedir ülke yöneticilerinin insanlık vicdanını yok edişine tanıklık ettiğimiz bir utanç çağında yaşıyoruz. Hitler dönemi utancından daha vahim bir utançla yaşamanın yükü çok ağır. Bunu bir inanca, etnisiteye, coğrafyaya aidiyetle değil; insan ve insanlık ailesinin bir ferdi olarak söylüyorum.

Bakma ve görme yetisine sahip ne kadar da az insan kaldı yeryüzünde!