Ne zaman bir yabancı ülkeyle ve özellikle de İsrail’le problem yaşasak akla gelen ilk tepki, bu yabancı ülkenin mallarına ya da ona destek olan ülklere karşı boykot yapmak. Bu tepkiyi kendine mal etmek isteyen Sivil Toplum Örgütleri de hemen basın toplantısı, afiş, duyuru derken buna sanal âlemde eklenir ve biz millet olarak başlarız ürün boykotuna.

Tabi bunun devamı da var. Bir müddet boykot ettiğimiz ürünler hele de boykota katılan ünlüler tarafından kullanılıyorsa özellikle de malum içecek masalarda fotoğraflandıysa vay geldi o içeceğin içenin, masasına koyanın başına.

Bir zamanlar, bulunduğum şehirde Ticaret Sanayi Odası bir kampanya başlattı. Bu kampanyanın teması; yaşadığımız şehrin ürünlerinin tanıtımı ve şehrimizde yaşayan insanların bu ürünleri almaları üzerineydi.

Şehrin meydanına yerli ürünlerden oluşan teşhir yerleri kuruldu, her yere reklamlar asıldı. Açılış törenine ben de gittim. Herkes takım elbise, kravat. Ama bakın görün ki bu kampanyayı yürütenler başta olmak üzere herkesin kıyafeti büyük büyük markalar hatta yabancı markalar.

Yani en azından insan bu kampanyanın hatırına şehrin terzisine elbisesini yaptırır. Ya da şehrin markasından giyinir. Ne mümkün. Daha ilk gün kampanyanın tamamen görüntü amaçlı olduğu anlaşıldı. Sonrasında bu kampanyayı ne anan oldu ne de soran.

Şimdi bu bizim camianın boykot meselesi de böyle. Çarşaf çarşaf İsrail ürünü, ABD, Alman, Fransız ürünü, bunları almayalım diye bir boykot başlar. Ama bir gün iki gün derken elin gâvuru da yapıyor diye unutulur, gider. Hadi kendimiz almıyor, yemiyor, içmiyoruz diyelim. Oğlumuz, kızımız, eşimiz ya da kardeşimiz… Kimin umurundaki. Hadi diyelim onlara da bu bilinci verdik.

İçtiğin sigarayı kim üretiyor, bindiğin arabayı, giydiğin kıyafeti veya modelini, modasını, ne yiyip içeceğini, neyi giyip giymeyeceğini kim belirliyor? Elindeki telefonun gerçek sahipleri kimler? Bu algıları kim, nasıl oluşturuyor? Kim bu kadar yalanı, iftirayı bize gerçekmiş gibi yutturuyor ve kandırıyor.

Kıyafetin yabancı, içeceğin yabancı, araban yabancı, benzinin yabancı, kalemin, bilgisayarın yabancı ve hepsinin de bir şekilde ABD, İsrail uzantısı var. Almanlar’la, İngilizlerle işbirliği var. Ve bu ülkelerin hepsi de ülkemizdeki terör örgütlerini alenen destekliyorlar.

Yani evirmeye, çevirmeye, kıvırmaya gerek yok. Hepimiz gırtlağına kadar elin gâvurlarına destek oluyor hatta askerimize, polisimize karşı attıkları mermilere ortak oluyoruz maalesef.

Bu yüzden önce bu samimiyetsizlikten, bu şekilcilikten, bu şov merakından vaz geçmeliyiz. Her seferinde yalandan yere üç gün görüntü yapmak yerine esaslı, samimi ve sürekliliği olacak şekilde bunlara karşı ne yapmamız gerektiğini düşünelim…