Ravza Nur Öztürk / Güzelyurt Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi
Üstada bir konferans sırasında, bir genç sorar:
-Osmanlı emperyalist değil miydi?
Cevap dikkate şayandır:
-Evladım eğer Osmanlı emperyalist olsaydı, şu anda bu soruyu Fransızca değil, Türkçe sorardın.
Necip Fazıl bir konferansında isim vermeden gazetelerin tenkidini yapıyormuş. Fakat o şekilde açık konuşuyormuş ki, bu işlerle az ilgisi olan dahi hangi gazeteden söz edildiğini anlarmış.
Dinleyenlerden biri hatibin sözünü keserek:
-Hangi gazeteden bahsediyorsunuz? Demiş.
Necip Fazıl sormuş:
-Siz ne iş yapıyorsunuz?
-Keresteciyim
-Belli otur!
Üstadın çalışma odasına giren bir yazar, üstadın çalışma odasına göz attıktan sonra;
-Hayrola üstad, çalışma odanızda hiç kitap yok, siz hiç kitap okumaz mısınız, diye sorduğunda, üstad şu cevabı verir:
-Sen hiç süt içen inek gördün mü?
Mahkemede hakim, Necip Fazıl’a
-Bak, seni bundan sonra huzurumda görmeyeceğim öyle değil mi?
Necip Fazıl sorar:
-Hakim Bey, yoksa istifa mı ediyorsun?
Bir komünist güya düşünme istidadında biri, üstada dedi ki:
-İslam’ı takdir ediyorum, her şeyiyle harika.
-Eee?
-Ama iktisadi doktrini yok.
O komüniste demiş ki üstad:
-Sana bir şey söyleyeceğim o zaman anlayacaksın. Tıpkı bir elmadaki erimiş lezzet gibi. İslam da bütün iktisadi dava (ama çözebilmek, lifini bulabilmek lazım) maden suyunda demir gibi; bünyede erimiş olarak mevcuttur. Ne mutlu onu görebilene.
Üstadı yine sevmeyen biri, doğrusu çekemeyen güruhtan biri olacak ki, Üstad’la karşılaştığında şöyle hitap eder:
-Hoş geldin ey meleklerin hocası! (Şeytan lanetlenmeden önce meleklerin hocasıydı.) arada verdiği imayı anlayan üstad, hiç altta kalır mı? Saniyesinde cevap:
-Hoş buldum Ey! Asiye’nin kocası (Firavunu ima ediyor)
Bir gün Necip Fazıl’a düşünebilmek ne demektir? Diye sorarlar.
-“Düşünemediğimizi düşünemedikçe, düşünebilmekten uzağız.” şeklinde cevap verir.





