Ramazan ayı münasebetiyle okuduğum kitaplardan birisi, bu mübarek kutsi ayın ruhaniyetini tüm çarpıcılığı ve etkileyiciliği ile yansıtan merhum üstat Sezai Karakoç’un ‘Samanyolunda Ziyafet’ isimli eseri…

‘Oruç yazıları’ da denebilecek bu eser üstadın 1962 yılında başlayan ve devam eden süreçlerde ramazan ayı vesilesiyle kaleme aldığı yazılardan oluşuyor.

*

Bu yazılardan birisi 1967 yılında Babıali’de Sabah gazetesinde yayınlanmış.

Yazının başlığı, ‘Bir iftar ve ötesi…’ 

Yazı içeriği ise şimdiki genç kuşakların duyduklarında hayretler içerisinde kalacağı ve fakat bizim kuşağın pek aşinası olduğu marazi bir noktaya temas eder nitelikte…

*

1967 yılı ramazanında o günkü Meclis Başkanı Ferruh Bozbeyli bir iftar daveti tertip etmiş…

Vay efendim sen misin bunu yapan!

Bugün bile mebzul miktarda muadillerine rastlayabildiğimiz sözde kalem erbabı ve yayın organları bir saldırıya geçmiş ki, sormayın gitsin!

İşte üstat, bir bardak suda kopartılan fırtınaya isyan ediyor mezkûr yazısında.

Yazının girişi şöyle:

“Meclis başkanının bir iftar yemeğini bahane ederek bu kutlu oruç günlerinde, memleketimizin din, duygu ve ilgilerine kökten yabancı basın; İslam’a ve Müslümanlara her zamanki saldırılarına girişmişlerdir…”

*

Nasıl, çok tanıdık değil mi?

Aynı tiplerin bugün bile aynı nefret psikolojisiyle arzıendam ettikleri hepimizin malumu.

1967’den önce de sonra da; 80’li, 90’lı ve 2000’li yıllarda aynen böyle idiler.

Hele ki 28 Şubat sürecinde…

Kelimenin tam manasıyla toplumsal bir afet gibiydiler.

*

Neyse efendim, benim asıl dikkati çekmek istediğim husus şu; üstat daha o gün, neredeyse bugünleri görerek yazının sonunu şöyle bağlamış:

*

“Sonra şunu ekleyelim: Meclis başkanı, öyle masum bir iftar yemeği ile yetinmeyebilirdi. Buna kendi hesaplarına şükretsinler. Başkan, tarihimizin karanlığına gömülmüş birçok hakikatleri, arkadaşlarını da arkasına takarak bir ihtilalci sertliğiyle haykırabilirdi. Buna şükretsinler. (…) Cumhurbaşkanı, bütün İslam ülkelerinin başkanlarını ve halklarını tek bir kalbin sahibi, kaynaşmış bir vücut hâlinde birleşmeye çağırabilirdi. İslam kültür ve medeniyetinin dirilişi için yepyeni bir akımın tarihî çağrısını yapabilirdi.”

*

Şüphesiz ki üstat, temennilerini ve yüzlerce yıl İslam medeniyetinin bayraktarlığını yapmış Osmanlı’nın devamı niteliğindeki devletin başındakilere yakıştırdığı olması gereken duruşu sıralamış bu son cümlelerinde…

*

Üstadın o meşum günlerde büyük bir ferasetle hayalini kurduğu meclis başkanı ve cumhurbaşkanı bugün görev başındalar hamdolsun!

Tıpkı geçmişte olduğu gibi bugün de sırf emperyalist güçlere meydan okuduğu için, “Dünya beşten büyüktür” dediği için, katillere ve zalimlere “van minut” ültimatomu verdiği için kıyasıya eleştirilen cumhurbaşkanının yanında durmak varken oruca, orucun şahsında İslam’a düşman olan bir matbuat makulesi hâlâ var!

*

Ne acıdır ki üstadın hayalini kurduğu cumhurbaşkanının yanında durmak yerine, 28 Şubat sürecinde merhum Erbakan’ın burnundan fitil fitil getiren bu basın baronlarına şirin görünmeye çalışan bir talihsizler güruhu da var!

İşte, seçimler için son altı güne girerken böylesine tuhaf bir tabloya tanıklık etmekteyiz hep birlikte.

Vâ hayfâ, vâ esefâ…

*

Biz, merhum üstat Sezai Karakoç’un muştuladığı cumhurbaşkanının yanında durarak tarihe ve kendi idrak iklimimize olan sorumluluğumuzu yerine getiriyoruz elbette.

Gerisini İslam’a düşman olanlara yol arkadaşlığı yapanlar düşünsün…