Recep, Şaban derken, on bir ayın Sultanı Ramazan-ı Şerif’e kavuştuk elhamdülillah. Bizleri bu mübarek aya bir kez daha kavuşturan Allah’a şükürler olsun. Nasipse bu gece ilk sahurumuzu yapacak ve ilk orucumuza niyetleneceğiz. Rabbim yapacağımız tüm ibadetlerimizi şimdiden kabul eylesin inşallah. Covid-19 virüsü sebebi ile bu yılki Ramazan ayımız belli ki biraz buruk biraz da sönük geçecek. Camilerde cemaat olamadan, Teravih namazlarımızı hep birlikte evlerde kılacağız. Olanda hayır vardır. Allah can sağlığı versin. Dua edelim de Kadir gecesine kadar bu salgın hastalıktan kurtulalım inşallah. Her şeyin en hayırlısını Allah (cc) bilir. Cenabı-ı Allah;  Sizin için şer görünende hayır, hayır görünende şer vardır. Siz bilemezsiniz Allah bilir. (Bakara-216) buyuruyor. Eyvallah lakin bildiğim bir şey var ki kıymetli dostlar; o dabu yıl israfın diz boyuna çıktığı zengin sofralarında gösterişli iftarlar yapılmayacak. Fakirin olmadığı, herkesin birbirini ağırladığı iftar sofraları kurulmayacak. Kıraathanelerde sabahlara kadar okeyler oynanmayacak. Belediyeler, Ramazan gecelerini panayıra çeviremeyecek, festival havasında konserler ve eğlenceler yapılmayacak.

Hal böyle iken peki ya bizler bu mübarek aya kendimizi hazırladık mı? Bu güzel ayın hakkını verebilecek ve Allah’ın sevdiği bir kul olabilecek miyiz? Oluruz inşallah. Ha bir de şu tipler var. Onlarla maalesef yine bu Ramazanda da karşılaşacağız. Kendisine sözüm ona steril bir zemin hazırlayıp; “Ben namaz kılmıyor, oruç tutmuyor, ibadet etmiyorum. Ama benim kalbim çok temizdir. Ben iyi bir insanım. Hem ben doğaya karşıda saygılıyım. Hiçbir canlıya asla zarar vermem. Duvar kenarlarına hayvanlar yesin diye yemek bırakırım. Fakirlere ara sıra yardım eder, dilencileri de hiç boş çevirmem…” Eyvallah kuşkusuz bunlar güzel ahlaklardır. Lakin kurtuluşa ulaşmanın, Allah’ın rızasını ve rahmetini kazanmanın yolu, yalnızca ‘’temiz kalpli’’ olarak tanınmak değil, Allah’ın Kuran’da tarif ettiği şekilde Salih bir mümin olmaktır. Kalp temizliğinin birinci şartı da zaten ‘iyi bir Müslüman’ olmaktır…

Kıymetli dostlar; bu kalp temizliğinin yanı sıra bir de ‘’erteleme’’ hastalığımız var bizim değil mi? Kovulmuş Şeytan’ın gazına gelip bizim için hayırlı olan ne varsa alayını erteliyoruz. Oysa ertelemek demek; “Geriye doğru baktığınızda israf edilmiş yıllar demektir. Kocaman bir zaman hırsızlığıdır. Yapılacak işi bile bile geciktirmek, savsaklamak, hayatı kaçırmaktır.”

Bir şeyleri ertelerken esasen yaşamayı erteliyor bilmeden kendimizi öldürüyoruz. Ne diyordu Parkinson; ‘’Ertelemek, bir işi yok etmenin ve ölümcül hale getirmenin yoludur.’’ Evet, maalesef durum bu kıymetli dostlar. Geçen hiçbir dakikanın tekrarı yoktur. Özellikle bizi yaratan Rabbimize karşı ‘kulluğumuzu ertelemek’ telafisi mümkün olmayan en büyük hatadır. Bizleri kara toprağın kara koynuna sokacak ölümün, haber vermeden ansızın kapımızı çalabileceğini hiç hesap etmiyor, gençlik rüzgârları başımızın üzerinde eserken ‘hele daha yaşımız genç, yolun daha başındayız’ diyoruz değil mi? Hem zaten bunları emekli olunca yapacak kadar bolca vaktimiz olacak ki? Çok mühim işlerimiz var şimdi bizim çok! Kariyer yapacak, deli paralar kazanacağız. Sırası mı şimdi bunların! Önce bir evlenip muradımızı alalım, çoluk çocuğa karışalım. Atımız, arabamız güzel bir evimiz olsun ondan sonra bakarız…

Kıymetli dostlar; İnsan ne kadar zengin, ne kadar kariyer sahibi olursa olsun, öldüğünde bunların hiçbirinin esamesi okunmayacak, erteledikleri şeylerle birlikte Rabbinin huzuruna çıkarılacaktır. Ertelediği ve yerine getiremediği kulluk görevlerinden dolayı sonsuza dek azap çekerek yaşayacaktır.  Hiç kimsenin ileriki yaşlara ulaşabileceğinin bir garantisi yoktur. Allah aşkına dostlar! Ne zaman öleceğini ya da öbür dünya için bir garantisi olan varsa hemen söylesin! Elbette nefis ve şeytanla mücadele etmek kolay değildir. Lakin bilesiniz ki ibadetleri ve Salih amelleri sonraya ertelemek, nefsin tuzaklarındandır. Dünya hayatı yalnızca bir oyun ve oyalanmadır. Şeytan, özellikle Allah rızası içeren amellerin ertelenmesi konusunda insanları aldatır. Kader ağlarımızı örmeye devam ederken gelin Cehennem ateşine artık odun taşımayalım. Gelin şu ahir ömrümüzde akıntıya karşı kürek çekmekten vazgeçip, kendimizi bir an önce tamir edelim. Emin olun, Azrail (a.s) bize son nefesimizi erteleme fırsatı vermeyecektir. Unutmayın! Hayat ertelenecek kadar uzun değildir. Bir fikir işçisi kardeşiniz olarak ve haddim olmayarak; böyle bir mübarek aya girer iken dilimin döndüğü, aklımın erdiği, gönlümün yettiği kadar, önce kendimi sonra sizleri uyarmak istedim. Yazımızı Hz. Ali’nin (ra) güzel bir sözü ile bitirelim o vakit  “Yarına bırakma, bakarsın yarın olur da sen olmazsın!”

Selametle…