Bugünkü tıkanıklığın tek bir sorumlusu var.

Kayıtlara girmiş ilk darbe anayasası…

Yani ‘en özgürlükçü’ yalanıyla hatta efsanesiyle birlikte halka yutturulan 61 darbesi anayasası.

Evet, bu bir efsane…

Yani aslı astarı olmayan, birileri tarafından uydurulmuş ve hakikatten fersah fersah uzak.

 Kim uydurdu bu efsaneyi dersiniz?

Yine buna da hiç şüphe yok ki, dünyanın başka hiçbir yerinde rastlanılmayacak bir tuhaflıkla, futbol takımı tutar gibi ‘darbe’ tutan zavallı Türkiye aydını…

Bunların bazıları, 61 anayasası için bırakın ‘en özgürlükçü’ güzellemesi yapmayı, ‘devrim!’olduğuna bile iman etmiş.

O, 61 anayasası ki, meclisin duvarından ‘Hâkimiyet Kayıtsız Şartsız Millete Aittir!’düsturunu alaşağı ederek yerine jakobenlerin egemenliğini sağlayan ‘kurumların üstünlüğü’ dayatmasını getirmiştir!

Anayasa mahkemesini üreten ve diğer yüksek yargı ile askeri ve sivil bürokrasinin, milletin egemenlik hakkını gasp etmesini sağlayan, hâkimiyeti milletten alıp, ‘millet, egemenliği, yetkili kurullar eliyle kullanır’ ifadesini bu anayasaya sokuşturarak hiç hakkı olmayan kesimlere tevdi eden 61 anayasası…

1950 ila 60 arasında, kısmen de olsa milletin iktidara gelme ihtimalinin belirmesi, darbecileri, iktidarın bir daha halka devredilmemesi için önlemler almaya sevk etmişti.

Önce CHP’yi güvence altına aldılar.

Ardından, hak etmediği yetkilerle donatılmış kurumları bu gizli iktidarın emrine amade bir biçimde hazırladılar.

Kazara bir halk iktidarına geçiş yapma vasatı oluşursa, bu kurumlar ile CHP arasındaki koordinasyon, tehlikeyi (!) püskürtme şansına sahip olabilecekti.

Yeni anayasanın hazırlanmasında istihdam edilen ‘aydın’ görünümlü kifayetsiz muhterislerin, matbuat dünyasına montajı ile de işbu ‘en özgürlükçü anayasa’ efsanesi üretilerek, hakları gasp edilen milletin zihinlerinin de işgaline teşebbüs edildi.

Doğrusunu isterseniz bunda önemli oranda muvaffak da oldular.

Sürekli pompalanan bu hilaf-ı hakikat iddia, bir süre sonra gerçekmiş gibi bir muamele görmeye başladı.

 İşte o günden bu güne kadar gelinen süreçte, anılan bu koalisyon, memleketin idaresine vaziyet etti.

Açık söylemek gerekirse, bu aralıkta hükümet eden partiler yahut koalisyonlar, ‘iktidar’olmaktan ziyade bir tür ‘kâhyalık’ vazifesi ifa ettiler.

Ülkenin rutin işlerini tedvire memur yetkileri kısıtlı bir kâhya…

 AK Parti hükümetleri, kâhyalığı reddedip halkın kendisine emanet ettiği iktidarı kullanma kararı alınca, işler değişiverdi birden.

Bunu, Reis için; “Sonu Menderes gibi olacak!” diyebilen aşağılık Paralel İhanet Çetesinin orkestra şefliğinde CHP, MHP ve HDP ile küsurat ve kazurat takımın ittifak ederek muhtemel bir anayasa değişikliğini engelleme çabalarından anlıyoruz elbette.

Bugün 27 Mayıs

60 darbesinin üzerinden 55 yıl geçmiş ama darbeci kafa hâlâ yerinde duruyor.

7 Haziran, bu Türkiye muhalifi ve düşmanı güçlerin tasfiye günü olur inşallah!