Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Sevmek, devam eden en güzel huyum” mısrası her birimizin yüreğini kucaklamıyor mu? Kırgınlığımızı, yaramızı saran sevgi; yaşama sevinci sunar bize. Yunus’un ‘ Yaratılanı severim yaratandan ötürü’ sözü kalbin anahtarıdır. İnsanlık kapısını, bu anahtar ile açma saadetini yakalayanlarda, sevginin gözü bir başka görür. Bazen bir okyanus yolculuğu, bazen de bir dağ neşesi tadındadır kalp. Ya da bir çöl sabrıdır. Mavi bir mühürdür sevgi, kaçamazsın… Kaçamayız!

Yaratılış sırrını, sırlara katarak af ile tüm duygularda harmanlanmak, aşktır. Dünyada bize nefes aldıran, kötülüğe dur diyen, her birimizi neşeye boğan sevginin kıymetini bilmezsek, kendimize yabancılaştığımız gibi yalnız da kalırız. Yalnızlığın çilesi, kalabalığın içinde bir başkadır. Modern dünya insanın sahte sevgi gösterileri ile gittiği yerdir, yalnızlık…

2019 yılında gösterime giren ‘7. Koğuştaki Mucize’ küçük bir çocuğun engelli babası ile yaşadıklarını anlatıyor. Filmde baba-kız arasındaki sevgi fırtınası, izleyenlere duygusal anlar yaşatıyor.

Haksız yere hapse giren babanın, duvarlar arkasındaki küçük kızı ile konuştuğu sahne izleyenleri gözyaşı içinde bırakıyor. Duygusal boyutu fazla olduğu kadar, yaşamın en zorlu yanlarını da kritik eden ‘7. Koğuştaki Mucize’ karantina günlerinde Fransızlar’ın yoğun ilgisi ile karşılaştı. Ve sosyal medyada da bir hayli dolaşan film, engel tanımayan sevgi ile onardı kalpleri…

Bir yandan her koşulda haykırılan, diğer yanda öfkeye hizmet eden, başkasına haksızlık yapan sevgi! Filmde iki ayrı baba modeli gördük. Biri kızı için çırpınırken, etrafındakileri iyiliğe davet ediyor. Diğeri ölen kızının intikamı için, can alıyor.

Kötülüğün, zulmün, adaletsizliğin yolcuları olmasaydı belki bu kadar sahiplenemezdik sevgiyi. Ne kadar canımızı yakarsa yaksın zalimliğin avcıları, içimizdeki sevgi adaleti susmayacak. İstedikleri kadar bizi zor durumda bıraksınlar. Şartlar ne olursa olsun, koşulsuz sevmeye devam edeceğiz Yunus misali…

Sevgisizliğin içi tırmalayıcı dokunuşları kalbi katılaştırır. Mutlu olmayı arayanlar ama bir türlü o güzel duyguya ulaşamayanlar, sevginin emek olduğunu ruhuna sindirememiş olanlardır. Kimisi sessizliğin yüceliğinde olgunlaştığını fısıldar, kimisi de kontrolsüz hareketleri ile zarar verir etrafındakilere. İkisi de sevginin özünden yoksundur. Sevmenin güzelliğini yaşamayan, yaşatmayan sevgi ile sınanıp, içine çekilen, kendini çekiştirenlerdir…

Kalbin, kalbe yakarış bestesi; arzu ve şehvet tınısında olduğunda ‘ beklenti’ farklı bir boyuta sürükler kişiyi. Yani ham sevgi ile muhatap eder. Hani diyor ya Mevlana ‘’ Ey gönül; sen aşkı ve sevdayı onda bunda mı sanırsın? Oysa o senin bağrında hala anlamaz mısın ‘’ Böyle hassas bir duygu ile sevgiye sarılmanın adıdır işte huzur.

Uhud’da, Taif seferinde zor anlar yaşayan, kalbindeki sevgi ile daim ibadet halinde olan, ‘Hayır, ben lanet okumak için değil, alemlere rahmet olarak gönderildim” diyen bir peygamberin ümmetiyiz biz!

Dünyayı imtihan bilip, isyan etmeden, sevmeliyiz. Affı eksik etmeden örnek olmalıyız birbirimize…

Seven kalp sorgulamaz, yargılamaz samimiyete teslim olur. Sevemiyorsak karanlık bir dünyamız var demektir…

Bugünün penceresine şöyle sesleniyor François de La Rochefaucald: “Sevmediklerimizin dahi sevilecek bir tarafını bulmalısınız, aksi halde dünya, birbirine düşman olan insanlar için, tahammül edilmez bir cehennem olur.”

Ramazan-ı Şerif’in affına, bereketine emanetiz…