Boşluktayız. Kendimizi kaybettik. Bir türlü kendimize gelemiyoruz. Savruluşun acısını en çok genç kuşak çekiyor. Türlü türlü tanımların içine yerleşip, orada nefes almaya çalışıyorlar. Ama nafile... Köklerini eksik, yanlış ve hatalı tanıyan; bastığı yeri göremeyecek kadar kendinden geçmeye mahkûmdur.

İdrak için iman şart. İman için de aşk. Kalp ilham, nazar ve teslimiyet ile aşk çağlayanından beslenir. Kul, yaratıcıyı kalbinde hissettikçe, iman çoğalır. İman ikliminde, dirilişe ihtiyacımız var.

Kaybolmaktayız. Düşünce köprülerini yok ettik. Geçmişiyle rabıtası zayıflayanın, anlam dünyası oracıkta iflas eder. Bugünün iman köklerinde, mazinin gücü yatmakta. Tarihimizi, kültürümüzü, özgürlüğümüzü birileri yorumladı, bizlerde onlara inandık. Şimdi bize öğretilen Batı dinamiği saçmalığında yaşamaya çalışıyoruz.

Kusurlu bir geçmiş sundular bize. Çoğumuz inandı şerit değiştirilmiş tarih ve kültür parantezine. Derhal kültürel yapımızı tazelememiz gerek…

Huzursuzuz. Anlama dünyasına geri dönerek, şuur dünyamızı açmalıyız. Şuur içinde aşk gerek, azim gerek. Hz. Yusuf’u, güçlü kılan teslimiyeti anlamalıyız önce. Şekilci, ezberci insanlar değil, hal ile yaşayan ve yaşatan olmalıyız. Menfaatimize uygun anlama biçimlerinden sıyrılıp, hakikat ile yüzleşmeliyiz.

İman, ahlak, edep cephesi ne kadar güçlü olursa, huzur denilen duygu da o denli kalbe yerleşir. Dünyada insan her şeyi elde ediyor da, bir şeyin karşısında aciz kalıyor, kalp huzurunun.

Hz. Yusuf kuyuya atıldı, köle olarak satıldı onun sabır yolculuğunda zindan vardı. Züleyha’nın aşkı ve şehvetine, şehvetle karşılık vermedi. Gençti ama nefsine yenik düşmedi. Ahlak ve edep çizgisini imanla tamamlayan Yusuf, yıllarca zindanda kaldı.

İman, dertlerin, hüzünlerin, endişelerin koğuşuna yenik düşürmeyen. İman, insanı değerleri yücelten. İman, insana kim olduğunu unutturmayan. Heyecanı ve birlik gücünü diri tutan, sabır ve tefekkür kapısında bekçi kılan duygu.

Yusuf ve kuyu, yeryüzünün en ibret verici cümlelerinden birisi. Gökyüzünün altında, dar bir koridor. Sığınak. Kuyu, korku. Kuyu, dua. Ümit ve yakarış.

Kıskançlık, çekememezlik, hırs düşkünlüğü insana neler yaptırmıyor ki... Dünya bir tuzaktan ibarettir aslında. Yusuf’un gözleriyle göremeyenler, hem dünyayı ilah bilirler hem de o dünyanın içinde ölüme giderler.

Bazen sıkışıp kalıyoruz dünyanın içinde, ne yapacağımızı şaşırıyoruz. Emek hırsızları riyakâr insanların doyumsuz halleri, elimizi kolumuzu bağlıyor.

Sanki Yusuf misali bir kuyunun içine atılıyoruz. Bazen yalnız kaldığımız hissi ağır basıyor, bazen bütün çareler tükenmiş gibi oluyor. Bize acı veren yaşamın karşısında dik durmalıyız.

Yusuf ve zindan. Namus, iffet ve imana düşkünlük, dar bir alanda yaşama hakkı verse de Yusuf yılmadı. Zindan ona gül oldu. Dünya bir zindan. Önemli olan bu zindanda nasıl yaşayacağımız.

Hakikat için savaşan, doğruluktan, iyilikten ayrılmayan hep zindan muamelesiyle karşılaşır. Hür bir iman çığlığımız olsun istiyorsak, Yusuf’un zindanını iyi tanımalıyız, anlamalıyız. Yani aşkı...

Bugünün penceresine şöyle sesleniyor Rabindranath Tagore: “Modern dünyanın göz alıcı yapaylıkları seni bozmasın.”

Kalbinize emanetsiniz...