Birleşmiş Milletler’in 2020 tarihli yayınlanmış raporuna göre dünyada yerinden edilerek ülkesini terk etmek durumunda kalan insanların sayısı 80 milyonu aştı. Bu mülteci durumuna düşürülmüş insanların yaklaşık 6 milyonu Filistinlilerden oluşuyor. Dünyanın birçok farklı ülkesinde yaşamak zorunda olan Filistinlilerin bu duruma gelişinin acı bir hikâyesi var.

Bundan tam 100 yıl önce İngiliz Mandası Yüksek Komiseri Herbert Samuel, Yahudilerin Filistin diyarına göçleri hakkında alacağı kararların engellenme ihtimaline karşın Filistin Göç Departmanı’nı doğrudan kendisine bağlamıştı.  

Yüksek Komiser 1920’de bir kararname çıkarttı. Buna göre bir yıl boyunca ekonomik gündelik ihtiyacı Dünya Siyonist Teşkilatı tarafından garanti edilen ve bağımsız şirketler tarafından gündelik ihtiyacının ve iş imkânlarının sağlandığını kanıtlayan kişilere Filistin’e göç imkânı doğmuş oldu.

Ayrıca Filistin’de kendi dini inanışına dayalı ibadet etmek isteyenlere, Filistin’de yaşayan ailelerin yurt dışındaki birinci dereceden akrabalarına ve bir yıllık süre zarfında gündelik ihtiyaçlarını kendisinin karşılayacağını beyan eden Yahudilere Filistin’e göç etme hakkı tanındı. Böylelikle Filistin’e Yahudi göçleri hızlandı.

Birinci Aliya olarak adlandırılan 1882-1920 yıllarını kapsayan dönemde Yahudilerin genel nüfus içerisindeki sayısı 66 bin civarında iken, Manda Komiseri Samuel’in 5 yıllık görev süresinde bu rakam 2 katına çıkmıştır.(1)

1930’ların sonlarında Hitler’in iktidara gelmesiyle Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinden kaçan on binlerce mülteci Filistin’e gelerek Yahudi nüfusun toplam nüfusun yüzde 30’undan fazlasına yükselmesine sebep oldu. Sadece 1935’de bir yıl içerisinde 60 binin üzerinde Yahudi göçmen Filistin’e geldi, bu sayı 1920’deki Filistin’deki tüm Yahudi nüfusa eşti.

1948’de neredeyse altı yüz bine ulaşan Yahudi nüfusu Filistin’e sermaye girişi ile birlikte hareket etti. Bu muazzam sermaye girişi ve beraberinde vasıflı Yahudi göçmenlerin bölgeye iltica etmesi Filistin ekonomisi içerisindeki Yahudi kesimin olağanüstü hızla büyümesini sağladı.(2) Bu durum Arap-Yahudi farklılaşmasını ve çatışmaları tetikledi.       

İsrail’in kuruluş sürecinde temelde iki türlü göç yaşandı. Yahudilerin Filistin’e taşınması ve Filistinlilerin mülteci olarak yollara düşürülmesi. Deir Yasin gibi büyük katliamlar Arapların büyük yığınlar halinde Filistin’den göç etmelerine yol açtı. Diğer taraftan Yahudiler de Filistin’e yerleşme planları yapıyorlardı. Savaş hazırlığında olan Yahudilere destek olmak için çoğu askerlik çağında bulunan yirmi sekiz bin mülteci, İngilizlerin Kıbrıs’taki kamplarında bekliyordu. Manda yönetimi sona erer ermez gemiler bu mültecileri Filistin’e taşıyacaktı. Birçokları da, Avrupa’dan gelen vapurlara tıklım tıklım dolmuş yoldaydılar.(3)

Kaynakça

(1)Can Deveci, “Herbert Samuel Dönemi’nde Filistin’e Yahudi Göçleri (1920-1925)”, SDÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, S. 42, (Aralık 2017), s. 5-12.   

(2)Rashid Khalidi, The Hundred Years’ War on Palestine, Metropolitan Books, 2020, s. 61.  

(3)Larry Collins ve Dominique Lapierre, Kudüs…Ey Kudüs, 7. b., İstanbul: Kronik Kitap, 2018, s. 298-362.