Bu iki kavrama hepimiz aşinayız. Hangi sözcük size daha yakın geliyor? Kendinizi entelektüel olarak mı yoksa popülaritesi yüksek bir şahsiyet olarak mı tanımlamak istersiniz? Sözcüklere ilişkin irticalen akla gelen açıklamaları dile getirmekle başlayalım.               

Entelektüelite, sıradanlıktan uzak şekilde olayları yorumlayabilme yetisine sahip olmakla, alelade olana şüpheyle bakabilme erkini üzerinde bulundurabilmekle ilgili bir şey. “Öte”ye dair yeni fikirler fısıldamakla, feraset ve vizyonu aynı harmanda dövmekle ilgili bir şey. Yeni perspektiflerle mücehhez şekilde farklı limanlara yelken açmakla ve böyle bir ufku bünyesinde bulundurmakla ilgili bir şey.     

Entelektüel, marjinalliğin suni mayhoş girdabına kapılmaktan uzak şekilde meraklı olmayı bilen, merakını gidermek için öğrenmeyi seçen ve böylelikle etrafını aydınlatmayı yeğleyen kişidir. Mental gereksinimini temine yönelik bilgi edinmeyi temel bir ihtiyaç gören kişidir.      

Akademisyen ya da şair olabilir, sanatla uğraşabilir veyahut yazıp çizebilirsiniz. Entelektüelseniz şayet eğilim olarak dönüştürmeyi, katma değer üretmeyi, bu uğurda eleştirmeyi ve eleştirilmeyi tercih etmişsiniz demektir. Cenk meydanında terakki ve aydınlığın cephesinde siperdesiniz demektir.   

Entelektüelite, toplumun idealleri ve müreffeh geleceği uğruna at koşturmakla ilgilidir. Her koşulda sorumluluk almakla, toplumun mevcut halini sorgulamasını teşvik etmekle ilgilidir. İhtiyaç olduğunda gelecek kuşaklar için bedel ödemekle, elini taşın altına şuurlu şekilde sokmakla ilgilidir.   

Popülarite ise bilinir olmakla, onay görmekle, pohpohlanma veyahut alkış almakla ilgili bir şey. Günü kurtarmakla, sadece bugüne yatırım yapmakla ilgili bir şey. Entelektüelite, maneviyat ile teçhiz edilmiş iken, popülarite maddi beklentilerle dominedir. Entelektüelite fikirlerle tecessüs halinde iken, popülarite riya ve menfaat ilişkilerinin tutsağı kifayetindedir.          

Konjonktürel şartlara adanmış bir hayat, o satıhta uyarlanmış bir ömür popülarite içerisinde cezbedicidir. Gündemle her daim hemhal olma, ‘başkalarının gündemine maruz kalınmışken’ bile sahnenin aktörü gibi görünme haz vericidir. Alkış yankılarına muadil bir insicamla karşılık verme popülizmin özgül duygularına düçar haldedir.  

Kitle iletişim araçlarının ve özellikle sosyal medyanın şöhreti böylesine hoyratça tükettiği bir ortamda nesneleşmek kimin umurunda?  Bu minvalde popülarite, adeta bir aidiyete terfi ettirilmemiş midir?  

Bedeli dibine kadar bayağılıkta olsa teşhir olmak ayrıcalıklı hissettiriyorsa, sebepsiz de olsa övgüye mazhar olmak mümkün hale getiriliyorsa durduğunuz zeminin adı popülaritedir.   

Ne yaptığından ziyade ne kadar takipçin olduğu önemseniyorsa, ne ürettiğinden öte ne kadar mutlu ettiğin ve eğlendirdiğin erek haline getiriliyorsa bunun adı popülaritedir.      

Günümüz dünyasında sağlıksız besinlerin obez yığınları doğurması gibi gösteriş, takdir edilme ve alkış arzusu popülariteyle birlikte karakterleri dönüştüren bir hastalık halini almıştır.              

İç motivasyondan yoksun, ergen zihin vasfında olup kemale ermemişler, edindikleri sanal statülerle sosyal olarak kabul görmeyi kendilerine hedef seçmişler, -üzülerek söylemek gerekiyor ki- popülizm sarmalında debeleniyor, ömür heba ediyorlar.       

Çünkü entelektüelite yoğun emek ve çaba isterken, popülarite ‘kısa yoldan zengin olmanın sonuçlarında’ olduğu gibi alelacele, ‘buldum delisi’ misali hedefleri göstermekte, böylelikle tutsaklarının karakterlerini erozyona uğratmaktadır.    

Not: Üniversitedeki akademik çalışmalarıma ağırlık vermem gerektiğinden bir süreliğine bu köşede yazmaya ara veriyorum. Değerli dostlarıma duyurulur.