Şimdiden söyleyeyim, kurban ve kurbiyyet ilişkisi, hakikat ve muhabbet esrârı hakkında lâf kalabalığına girişmeyeceğim. Bu hususta ciğerleri kor eden birkaç kelâm etmek için ne istidadım ne de insanlara nasihat edecek yüzüm var çünkü.

İnanmayanlara ‘’kurban’’ mevzuunu savunmak mecâlini de hâiz değilim. Aklını kalbine kurban edeceği yerde, kısıtlı aklını mühürlü kalbine hükümran kılan, kalbi ve aklı yaratan için kurban olmaklığı gönlünde bayramlaştıramayan nasipsizlerle uğraşmayacağım. Rabbimin yarattığı mahlûka, Rabbimden çok merhamet ettiğini düşünen kafasızlara ayıracak enerjim de yok…

Yalnızca bir çocuktan bahsetmek istiyorum. Kurbiyyet ve muhabbet deryalarındaki en sırlı incilere kavuşmuş, feraha erdirici hakikat bulutlarını kavruk nefsine hançerlemiş, hakikî yakınlığı belki en yüksek mertebelerde tatmış bir çocuk…

Büyük İslâm âlimi Muhammed Rebhâmî hazretleri, kıymetli kitabı Riyâd’ün Nâsıhin’de bildiriyor:

Tâbiin ekâbirinden, meşhur hadis âlimi ve velî Tâvus-ı Yemânî hazretleri anlatır:

Bir sene, Hicaz kafilesi ile hacca gittim. Yanımda bir çocuk vardı. Binecek hayvanı ve yiyecek bir şeyi yoktu. Çocuğa döndüm:

‘’Ey küçük, senin azığın var mıdır?’’

‘’En iyi azık takvâdır!’’ dedi.

Tekrar sordum:

‘’Yanında hiç yiyecek yok mudur?’’

‘’Kerîmlerin evine giderken yiyecek götürmek uygun değildir!’’ diye cevap verdi.

Yola devam ettik.

İhram kuşandığımız zaman hepimiz “Lebbeyk” dediğimiz hâlde, o çocuk bir şey söylemiyordu…

‘’Sen niçin söylemiyorsun?’’ dedim.

‘’Lâ Lebbeyk cevabını duymamak için.’’ dedi.

Bu söz üzerine çok ağladım ve kendi kendime söylendim:

‘’Bu çocuk reddedilmekten korktuğu hâlde, biz reddolunur, kabul edilmezsek halimiz nasıl olur?’’

Kafilede olanlar bu sözü işittiler ve feryat edip inlediler...

Minâ dağına gelince, herkes kurban kesti.

Çocuğu da gördüm.

Şöyle dediğini işittim:

‘’Ya Rabbî, herkes kurban kesiyor. Benim bir şeyim yok ki kurban keseyim, bir tek vücudum vardır.’’

Sonra çocuk, kelime-i şehâdet getirip parmağını boğazına sürdü.

Hüküm cereyân etti ve çocuk cânını cânâna teslim etti.

Kıssa bu…

Hisse alabilene ne mutlu…

Vakıayı kaba bir idrakle okuyup, anlatılmak istenenin dışında mânâlar yüklemenin doğru olmayacağını hatırlatmakla birlikte, lâfı uzatmayacağım:

Selefimiz olan bu aziz çocuğun izzetli makamından nasibimizce hisselenebilmek, hiç değilse bu som kurbiyyetin has hissedarlarına yakın olabilmek duasıyla…

Bayramlarımız mübarek olsun.

Kâbedür kûyı Muhibbî eyledün çünki tavâf

Hâcı oldun farzdur cânunu kurban eylemek