Asırlardır şem’a yaktık, yadellere nâm bıraktık.

Eski günlere baktık, gözyaşı silmeye geldik.

Kültür ve sanat, kendini ifade edebileceği yerde neşvünema bulur. Her ne kadar sanatın doğuşu bireysel başarılara dayansa da gelişmesini sağlayan yegâne unsur kültürlü ve bilgili bir toplum ortamının olmasıdır. Kültür ve bilginin yanı sıra dünyaya açık ve de ekonomisi güçlü toplumlar, sanat için doğru bir zemin oluşturur. Nitekim karagöz sanatının gelişmesi böyle bir toplum zemininde gerçekleşmiştir.

Karagöz, Osmanlı Devleti’nin zirve yaptığı 16.yüyılda yaygınlaşmış bir gösteri sanatıdır. Bu sanatın Osmanlı’ya gelişiyle ilgili çok sayıda rivayet olsa da net bir bilgi yoktur. Endonezya’nın Açe Adası, Mısır, Endülüs gibi yerlere işaret edilse de bu sanatın ocağı Osmanlı toprakları olmuştur. Yine söylentiye dayalı bir açıklama ise Sultan Orhan zamanında Bursa’da hiciv yapmaktan işleri aksattıkları için idam edilen iki ustaya kadar uzamaktadır.

İşin önemli taraflarından birisi de bu sanatın, çağdaş sanatların zirvesi olan sinemanın atası olmasıdır. Karagöz’ün hayal perdesinde görüntü,  ses, müzik ve efekt vardır. Bu durum genelde sinemanın, özelde ise animasyon sinemasının ta kendisidir. Ancak sinema batıda ortaya çıkmış bir sanattır o nedenle bu sanatın tarihini yazanlar karagözden bahsetmezler. Bizim sanat tarihçilerimiz, iletişimcilerimiz ise maalesef konuya fazla değil hiç eğilmemişlerdir.

Birçok konuda olduğu gibi karagöz konusunda da Evliya Çelebi başı çeker, bu sanatı kayıt altına alır. Oyunlar 16.yüzyılda öyle yaygınlaşmış ki dönemin cami imamları da oyunlara gider olmuş. Hatta bu oyunları seyreden imamlar azle müstahak olur mu, diye fetva istenmiş. Ünlü Şeyhülislam Ebussuûd Efendi’nin konu ile ilgili fetvası şöyledir;  “El-cevâp: Eğer ibret için nazâr edip ehl-i hâl fikri ile tefekkür ettiyse olmaz.” deniyor.

Karagöz oyununda toplumun bütün katmanları temsil edilir. Ana karakterler Karagöz ve Hacivat’tır fakat bunlar dışında da günün sosyal gelişmelerine göre başka karakterlerde devreye girer; Tuzsuz Deli Bekir, Arap Bacı, Trakyalı vb… Osmanlı’da ahîlik geleneği olarak her mesleğin bir pîrî vardı. Karagöz’ün pîrî de Şeyh Küşterî’dir. Karagöz perdesi “Küşterî Meydanı” olarak adlandırılır, oyun dua ile açılır. Muhavere, fasıl ve kapanışla 4 bölüm halinde oyun tamamlanırdı.

Cumhuriyet döneminde karagöz unutulmaya başlamıştır. Çok az sayıda insan bu geleneği yaşatmaya çalıştı. Karagöz, isim olarak herkes tarafından bilinir ancak ne olduğuna dair bilgi çok azdır o dönemde çünkü artık karagöz oynatılmamaktadır. Yedirenk İletişim Yapım, karagöz oyunlarında oynanan orijinal metinlerden yola çıkarak sinema tarihinde ilk defa uzun metrajlı bir animasyon filmi yaptı. Karagöz: Yar Bana Bir Eğlence isimli film 26 Ağustos’ta Türkiye’de sinemalarda gösterime giriyor. 15 Eylül’de ise Avrupa ülkelerinde ve Azerbaycan’da seyircinin karşısına çıkacak.

Çağdaş teknolojilerle karagöz adeta yeniden dirildi. Bu ilk filmden sonra günümüze uygun metin ve senaryolarla yeni filmler yapılmalıdır. Tabii ki geleneksel tarzı da unutmadan.

Hacivat- Yıktın perdeyi, eyledin vîrân!

Varayım sahibine söyleyeyim hemân.

Karagöz- Her ne kadar sürç-i lisân ettimse affola!