Sosyal medya kullanıcıları son zamanlarda kapalı platformlara yöneliyor. WhatsApp ve Telegram üzerindeki gruplara üye olarak, orada konuşmaya, tartışmaya başlıyor. Konuşmak, tartışmak neyse de asıl tehlike, kapalı gruplarda paylaşılan içeriklerin doğruluğunda yaşanıyor.

Genellikle bu tür grupların kim ya da kimler tarafından kurulduğu belli değil. Arkalarında nasıl bir oluşum bulunduğunu, hangi amaca hizmet ettiğini göremiyorsunuz. Kullanıcı ilgisini sıcak tutmak için sürekli şok edici içerikler ve görseller paylaşılıyor.

Kullanıcıda medya okuryazarlığı bilinci olmayınca, paylaştığı bilgileri doğrulama şansı olmayan gruplara kolaylıkla üye olunabiliyor. Paylaşılan bilgiler, sorgulanmadan doğru kabul edilebiliyor. Bu da maalesef istenilen algıların toplumda yerleşmesine hizmet edebilecek bir risk.

Yaptıkları işi yayıncılık olarak nitelendiren bu grupların, medyadaki gibi bir editoryal kontrol mekanizmasına sahip olması beklenir normalde; sosyal medyada rastlanan her malûmatın üzerinde hiçbir değerlendirme yapılmadan tüm üyelerle paylaşılması değil.

Toplumu manipüle etmek için kullanılacak en tehlikeli yöntemler arasında geliyor bu gruplar. Kritik dönemlerde halkı galeyana getirmek, sokağa dökmek ve istenmeyen olayların yaşanmasına neden olmak bile söz konusu olabilir.

Bu grupları yönetenlerden şeffaflık ve medyada olduğu gibi tekzip mekanizmasına sahip olmaları talep edilmeli. Grupların profillerinde mutlaka iletişim bilgisi, gazetecilik deyimiyle künye bulunmalı ve kendilerine kolay ulaşılabilmeli.

Hakları ihlâl edilen kişi ya da kurumlara cevap ve düzeltme hakkı verilmelidir. Gruplar, genel ilke ve kurallar dahilinde yönetilmelidir. Türkiye ve dünyada hukuk, nasıl tüm yayıncıları bağlıyorsa, mesaj gruplarını da bağlayacağının bilincinde olunmalıdır.

Örneğin, haber ajanslarının abonelerine servis ettiği ham fotoğraf ve videolar, yazı işlerince değerlendirmeden geçirilir. Mağdurların mahrem hâlleri olduğu gibi yayınlanmaz, kimlikleri ifşa edilmez, yüzleri gizlenir.

Gruplarda böyle bir etik hassasiyet gözetilmediği görülüyor. Sıcak gelişmelere ilişkin ilk anda sosyal medyaya düşen video ve fotoğraflar, mağdurların kişisel hakları ihlâl edilecek şekilde, tüm çıplaklığıyla ve dehşet verici şekilde paylaşılıyor.

Yankı odası (ya da fanusu) etkisinin bariz şekilde görüldüğü bu gruplar, aynı görüş ve ilgi etrafında birleşenlerin takip ettiği, karşıt görüşün sesinin duyulmaya bile tahammül edilmediği kapalı ortamlar olarak dikkat çekiyor.

Bu gruplar, açık platformlar arasında yer almadığı için yasaların kendilerini bağlamadığı gibi bir yanılgı içinde. Bunun sonucu olarak yasa dışı reklâm yayınlamakta bile sakınca görmüyorlar.

Bir başka sorun da paylaşılan içeriklerin telif hakları konusunda bir kaygı gözetilmiyor oluşu. Haber ajanslarının metin, görsel ve videolarının, abone olunmaksızın yayınlanıyor oluşu, ciddi bir etik ve hukuki sorun olarak karşımızda duruyor.