Müslüman kişi evliliği evvela ibadet niyetiyle yapmalıdır. Çünkü Hadis-i Şerifte şöyle buyurulur:

"Çocuklarına, eşine ve hizmetçine yedirdiğin, senin için bir sadakadır." Ahmed, Müsned, 4/122.

O halde evlendiren ve evlenen kişilerin bu bilgilere sahip olması gerekmektedir. İşte o zaman israfa kaçılmadan yapılan harcamalar da boşa gitmeyecektir.

Evlenecek kardeşlerimiz bu niyet ve düşünceler içerisinde olurlarsa dünya ve âhiret kazancını yakalamış olurlar. Bekârlar evlendikten sonra da İslâmî hayatı en güzel şekilde uygulamalıdır ve İslâm'ı en iyi halde tatbikat sahasına koymalıdırlar. Yani bu yuvanın, Müslüman’a ait olduğu her halinden belli olmalıdır. Bunun için de ilim, irfan, güzel ahlâk, ibadet bütün aile fertlerinde olmalıdır. Evet; "Müslümanca yaşamak" için gayret gerekir.

Ailede olması gereken en önemli şey huzurdur, güzel geçimdir. Tabii ki bunu en güzel temin eden şey de ibadettir. Yani İslâm’a gönül vererek yaşama gayretidir. Bu gayret onda ahlaki güzelliği getirecek ve bu vesile ile de sevgi ve muhabbet bağları oluşacaktır. Bu da devam eden bir huzuru sağlayacaktır. İşte bütün bunlar ancak Allah’ın (Celle Celâlühü) Rasülü (sallalalahü aleyhi ve sellem) Efendimizin güzel ahlâkına yapışmakla elde edilir.

Buna rağmen yine de hataların olmaması mümkün değildir. İşte o zaman kişiye yumuşak huyluluk ve affedici olmak düşer ki geçim olsun, ailede devam olsun. Bu konuda Kur’an-ı Kerîm’de şöyle buyurulur:

 “Onlarla (kadınlarla) iyi geçinin.” 4 Nisa 19.

Hadislerde bu konuya çok değinilir. Bunlardan bazıları şöyledir:

Hz. Âişe (r. anha), Rasûlullah’ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivâyet ediyor:

“Mü’minlerin îman bakımından en üstünü, ahlâkı en güzel olanı ve ailesine (eşi ve çocuklarına) en lütufkârı olup, en iyi davrananıdır.” Tirmizî, îman 6.

Ebû Hureyre’nin (r.a.) rivâyetine göre Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Mü’min bir koca, mü’min hanımına buğzetmesin, ondan nefret etmesin. Onun bir huyunu beğenmese de başka bir huyundan hoşlanabilir.” Müslim, radâ’ 61

Yine Ebû Hureyre (r.a.), Peygamberimizin (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivâyet ediyor:

“Allah’a ve âhirete îman eden, bir şey gördüğü zaman, ya hayır söylesin veya sussun.” Müslim, radâ’ 60.

EVLENMENİN HÜKMÜ

Ayet-i Kerimede şöyle buyurulur:

 “Sizden bekâr olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden durumu uygun olanları evlendirin.” (Nûr, 24/32),

Bir başka ayette de “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.” (Rum, 30/21) buyurulmaktadır.

Yine Hz. Peygamber (s.a.s.) birçok hadislerinde Müslümanları evlenmeye teşvik ederek; “Evlenin, çoğalın! Çünkü ben (kıyâmet gününde) diğer ümmetlere karşı sizin (çokluğunuzla) iftihar edeceğim!” (Abdurrezzâk, el-Musannef, VI, 173; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, VII, 131)

“Ey gençler! Sizden evlenmeye güç yetirenler evlensin.” (Buhârî, Nikâh, 3; Müslim, Nikâh, 1)

“Nikâh benim sünnetimdir. Benim sünnetimi uygulamayan benden değildir. Evleniniz. Çünkü ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar ederim.” (İbn Mâce, Nikâh, 1) buyurmaktadır.

EŞLERİN HAKLARI

Şüphesiz ki erkeğin eşi, kadının da kocası üzerinde hakları vardır. Bu konuda birkaç hadis zikredelim:

Amr b. Ahves’ten (r.a.) rivâyet edildiğine göre Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Dikkat ediniz, kadınlarınız üzerinde haklarınız vardır. Kadınların da sizin üzerinizde hakları vardır.

“Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız, sevmediğiniz kimseleri yatağınıza oturtmamaları, arzu etmediğiniz kimselerin de evlerinize girmesine müsaade etmemeleridir.

Yine dikkat ediniz, kadınlarınızın sizin üzerinizdeki hakkı, yeme içmelerini ve giyimlerini lâyıkıyla yerine getirmenizdir.” (Tirmizî, radâ’ 11; İbn Mâce, nikâh 3.)

Bu konuda bir başka hadis-i şerif ise şöyledir:

Muâviye el-Kureyşî’den (r.a.) rivâyet edilmiştir:

Rasûlullah (s.a.v.)’e: “Kadınlarımızla ilgili vazifelerimiz hususunda ne buyurursunuz?” diye sordum. Şöyle buyurdular:

“Yediğinizden yedirin, giydiklerinizden de giydirin. Kusurlarını yüzlerine vurarak ayıplamayın. Onları dövmeyin, cezalandırmak düşüncesiyle evde tek başına bırakıp terk etmeyin.” (İbn Mace, nikâh 3.)

Kocasının haklarına riâyet eden kadına müjde de var:

Ümmü Seleme’den (r.a.) rivâyet edildiğine göre Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

“Kocası kendisinden memnun olarak ölen her mü’min kadın, cennete girecektir.” (Tirmizî, radâ’ 10; İbn Mâce, nikâh 4.)

GÜZEL VE ÇİRKİN AHLÂK

Evet, güzel ya da çirkin ahlakın belki de en çok belirginlik kazandığı yer, kişinin evi yani aile hayatıdır. Eğer eşler birbirlerinden bahsederken "onun ahlakı ne güzel" derlerse o zaman maksat hasıl olmuş demektir. Aksi halde maksadı "güzel ahlakı tamamlamak" olan bir dine mensub olmamızın önemli kazancından çok fazla bir şey elde etmiş olamayız.

Olgun imânın ölçüsü iyi huy olduğu gibi, hayırlı olmanın ölçüsü de kadınlara iyi davranmaktır. Bunu bir başka Hadîs-i Şerîfinde Efendimiz şöyle belirtir:

“Hayırlınız, aile fertlerine hayırlı olandır. Ailesine en hayırlı olanınız benim.” (İbn Mâce, nikâh 50.)

Bizim için ne anlamlı bir söz gerçekten. 

Dünyada en hayırlı nimeti de şöyle belirtir ve taltif ederler Rasul-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz:

Abdullah İbni Amr İbni Âs’tan (r.a) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Dünya geçici bir faydadan ibarettir. Onun fayda sağlayan en hayırlı varlığı dindar kadındır.” (Müslim, radâ’ 64; Nesâî, nikâh 15; İbn Mâce, nikâh 5.)

HARCAMANIN EN HAYIRLISI

 Şüphesiz ki kişinin Allah için yaptığı tasaddukların hepsi kıymetlidir. Ama en hayırlısı acaba hangisi? İşte cevabı:

Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Allah yolunda (cihâd edilmesi için) sarf ettiğin para, köle âzâd etmek için harcadığın para, fakire sadaka verdiğin para ve bir de aile fertlerinin ihtiyaçları için harcadığın para var ya! İşte bunların içinde sana en çok sevap kazandıracak olanı, ailen için harcadığın paradır.” (Müslim, zekât 39.)

O halde rızık için çalışan babanın mükâfatı ve çocuklarına bakarak ev işlerini gören ve kocasını razı eden kadının mükâfatı vardır ve kendilerine verilecektir. Yeter ki Allah için olsun. Kişiler bütün bunların mükâfatını düşünerek ve güzel ahlakı hayata geçirerek yuvalarını idame ettirecek olurlarsa, dünyaya gelmenin de anlamı ortaya çıkmış olacaktır.

SÜNNET’E SARILMAK

Bütün bu gerçekler bize O’nun sünnetinin ehemmiyetini bir kez daha hatırlatıyor. O, Enesleri nasıl yetiştirmiş ise ecdadımız da nesillerini O’ndan örnek alarak yetiştirmiştir. Medreseler bir irfan yuvası olmuştur. Dergâh ve tekkelerde yavrular Allah Rasülünün sünnetiyle, bir hoca terbiyesinde yetişmiştir. Yunus Emreler böyle zuhur etmiştir. İşte onlar hâlâ dünya çapında unutulmayan insanlardır. Öyleyse sadece ilim yetmiyor. Bir Aziz Mahmud Hüdai’nin yetişmesi için, bir Üftade Hazretlerine ihtiyaç duyuluyor. Bir Mevlâna için bir Şems gerekiyor.

Az zannetmeyelim bazı şeyleri. Bir abdest suyu dökmek, bir havlu tutmak, bir su ikram etmek vb.

Ne yazık ki bugünkü nesiller bunları neredeyse hiç görmedi. Hizmet etmek bir yana kendisine hizmet ediliyor. Tıpkı Cibril Hadisinde anlatıldığı gibi. Bu, çok acı bir durum.

Aslında iyi bir lisanla çocuklarımıza bu eşsiz sünnet/gelenekleri öğretmeliyiz. Büyüklere ihtiramı, onların elini öpmeyi, kendisine ilim ve irfan veren öğretmen/hocaların elini öperek dua almayı göstermeliyiz. Gerçekten bunlara çok ihtiyacımız var.

Başta namaz olmak üzere ibadetlerimizi yapan ve sevgiyle yaptırabilen aynı zamanda bunun için duayı da ihmal etmeyen kimselerden olmalıyız:

“Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle; ey Rabbimiz! Duamı kabul et!” (14 İbrahim 40.)

“Onlar: ‘Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözümüzün aydınlığı olacak insanlar ihsan et ve bizi, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder yap’ derler.” (25 Furkan 74)

Rabbimiz yâr ve yardımcımız olsun.