Hayatımızı bir gayeye yönelik yaşama derdimizin olması halinde bakıp gördüklerimiz, dahil olduklarımız, uzanıp aldıklarımız ve gönlümüze yerleştirdiklerimiz; bizi bir bütün olarak kuşatır ve istikamet sapması yaşamadan, istediğimiz yöne doğru ilerletir. Bir orkestrada herkes aynı güfteye göre müzik icra etse bir estetik bir ahenk ve bir bütünlük içindeki müzik bize hoş gelir ve müziğe gönlümüzün kulaklarını açabiliriz. Aksi halde araya giren aykırı sesler ve notaya uymayan enstrümanlar, hemen gönlümüzün kulaklarını kapatmamıza ve o sesten kurtulmak istememize sebep olur. Çünkü bütünlük içinde olması gereken ahenk bozulmuştur. Hayatımız da böyledir. Bizi Rabbimizin (c.c.) istediği uyum ve bütünlükten uzaklaştıracak her şey, içten bizi huzursuz eder ve iç ahengimizi bozar. Bu ahengi kaybedersek yani denge unsurlarından koparsak bizi kuşatan şey, huzur ararken hissettiğimiz huzursuzluk ve hoş bir nağme beklerken duyduğumuz gürültü olur ve kendimizden uzaklaşmaya başlarız.

Doğru kaynaklardan alışveriş, denge demektir

Bizim beden ve psikolojik sağlığımız, gönül huzurumuz ve ilâveten manevi terakkimiz için dış dünyadan neleri ne kadar ve hangi sıklıkla almamız gerekir ki insanî hayat mertebemiz için bize destek olsunlar? Acil olanı bilmek önemli fakat zararlı olanı bilmek daha önemli. “Def-i mazarrat celb-i menâfiden evlâdur” diye Mecelle’nin bir kuralı vardır. Bu kural çok önemli bir hususu işaret ediyor. Biz bizi nereye götüreceğini bilmediğimiz ya da bizi götürdüğü yeri önemsemediğimiz fotoğraf, video, film, dizi, arkadaş ortamları ve bizi amacımızın dışına çıkarması için tasarlanmış tuzak seyirlikler; bizim içimize öyle aykırı unsurları yerleştirir ki dengemizin bozulduğunu bile fark etmeden kendimizi farklı bir duygu ve ihtiyaç durumu içinde bulabiliriz. Eğer bizim dengelerimiz için gerekli olan bilgi ve çevre desteğimizle irtibatımız kesilmiş ya da zayıflamış ise o zaman arayışımız yön değiştirmeye başlamış demektir ki bu durum ne yazık ki dağılmaya başladığımızın resmidir.

Dağılmak; asli parçalardan uzak kalmaktır

Asli parçalarımızdan ayrı kalmamız, bizi gurbete savurur ve iç burukluk yaşarız. Bu gurbette olma hissi, günü sadece anlık duygu doyurucu hazlarla hissedilemez. Hissedildiği anda, anne sütü yerine emzikle avutulan çocuk gibi, ağzına sürülen tatlıyı kalıcı tat zannederiz. Asıl kaynağın yokluğunu fark ettirecek buluşmalar ve farkındalıklar yaşanırsa, işte o zaman en başa dönme çabaları da başlar. Fakat bilelim ki geri dönüşün hızı savrulmanın hızından çok daha yavaş ve sancılı olabilir. Yanlış parçaların bizde oluşturduğu tahribatlar, geri dönüşü de sadece zorlaştırmakla kalmaz, bazen telâfi edilemeyecek yanlışlıkları da beraberinde getirir. Dağıtmak kolay, toplamak zordur. Ayrılmak kolay, tekrar bir araya getirmek zordur. Çünkü yanlış tarafta kendi unsurlarını yerleştirerek bir bütünlük oluşturur. Asıl tehlikelisi ise bunu benimseyip sevmemizdir. Bu sebeple, nereden ne aldığımız ve asıl neleri almamız gerektiği konusunda, duyarlı, dikkatli olmalı, bilgi kaynaklarımızı ve sosyal çevremizi sık sık gözden geçirmeliyiz. Rabbim (c.c.) bizleri uyanık ve feraset sahibi kılsın.