Seçime 10 gün kaldı. Her yerde seçim konuşuluyor. Bir taraftan seçim kampanyaları, mitingler ve medya üzerinden sürerken diğer taraftan kapı kapı dolaşılıp seçmen toplama yarışı da devam ediyor. Bu coğrafyanın “kritik süreçleri” hiç bitmez. Virüsle, depremle imtihan olduktan sonra şimdi de seçimle ülkenin geleceğini belirleme durumuyla karşı karşıyayız. Seçim bir taraftan partilerin, liderlerin seçimi iken diğer taraftan sistemin de yeniden oylanması anlamına geliyor. O nedenle gerçekten sıradan bir seçimle karşı karşıya değiliz.

İktidar akıldan yana yaptığı icraatları anlatırken muhalefet duygudan yana sloganlara sarılıyor. 20 yılda yapılan olağanüstü işler nedeniyle toplum başarı hikâyelerine doydu. 80 yıl kaplumbağa hızıyla değişen ve gelişen toplum, 20 yılda adeta kısa mesafe koşucusu gibi ilerliyor. Bu hızlı değişim, toplumun başını döndürdü. Ancak maddi olarak başarılan değişimlere paralel olarak sosyolojik değişimler gerçekleşmedi. Yeni tabirle yapılan işler “içselleştirilemeden”, bir geleneğe oturmadan başka yenilikler üst üste geldi. Eski ile yeni arasında gel-git yaşayan toplumun kafası karıştı. 20 yaşındakiler bu durumun ortasında doğduğu için hatırlamayabilir ama yaşı 40’ın üzerindekiler bu gerçeği rahatlıkla kavrayabilirler. İcraatları yoğun bir şekilde anlatmak toplumu yoruyor, arada nefeslenmek gerekir. İktidarın, seçime son 10 kala söylemini biraz duygusallaştırmasında fayda olduğunu düşünüyorum. Rakamlar ve büyük tablolar istatistikseldir, toplumun bütününü ilgilendirir oysa küçük ve bireysel hikâyeler akıldan daha çok yüreklere dokunur.

Muhalefetin icraattan yana söyleyecek bir sözü yok çünkü 20 yıldır iktidar olamamış. Yerel yönetimlerde seçimi kazanmış olsa da anlatacağı bir başarı hikâyesi yok. İktidardan devraldığı belediyelerde aynı anlayışı sürdürerek durumu kurtarma peşindeler. O nedenle büyük ve büyüleyici laflar etmek, boş lafları yüksek perdeden seslendirmekten başka çareleri yok. Bu içi doldurulmamış kavramlar nedeniyle dünya bir komünizm belası yaşadı ve insanlığın 100 yılına mal oldu. Yarım yamalak da olsa bu gelenekten gelen muhalefetin büyük kısmı, “barış”, “özgürlük” “adalet” “hak”, “emek”,“hukuk” gibi kavaramlar etrafında küçük detaylardan büyük sonuçlar çıkarmak peşindeler. Bu kavramlar söylediğinde ve çok sık tekrarlandığında kulağa hoş gelir, duyguları kabartır. Bu kavramlar müşahhas olaylarda tecrübe edilmedikçe içi boş söylemden öteye geçmez.

Kulağa hoş gelen bu önemli kavramları en çok da terör destekçisi partinin sözcüleri seslendiriyor. Amerikan afyonu çekip onların silahlarıyla katliamlar yapıp “kahrolsun emperyalizm” diye nara atıyorlar. Amerikalılar, “Bizim zombiler kafayı buldular, o yüzden dilleri sürçüyor.” diye düşünüyorlardır herhalde.

Seçime şurada 10 gün kaldı. Aklıselimle iyi bir muhasebe yapıp ona göre tercih yapma zamanıdır. Parlamenter sistemin koalisyonlu yıllarında; Bolu Tüneli’nin patates deposu yapılmasını, Haliç’in üstünün kapatılması teklifini unutmayın. Şimdi yüzlerce tünelden dakikalar içinde geçince hız, başımızı döndürmesin. Demir ağlarla örülen vatan sathında var olan gelişmeleri dikkate alarak milletin ve devletin geleceğine sahip çıkalım. Sonradan çekilen ah ile vahın kimseye faydası olmaz. Boş lafların müşterisi olduğumuzda hayal kırıklıklarından oluşan harabe bir vatandan başka elimizde bir şey kalmaz.