Milletlerin kaderini yaşadıkları coğrafya belirler. 1071 yılında Anadolu’nun kapısından içeri girdiğimiz gün başladı bizim kaderimiz. Ecdadımızın geldiği topraklar, tarih boyunca tüm insanlığın hedefinde ve hayalinde olan topraklardı. Hak batıl mücadelesinin tam ortasında bulduk millet olarak kendimizi. Yüzyıllarca bu topraklarda kimi zaman Selçuklu olduk, kimi zaman bir kayı çadırına sığındık, kimi zaman da dünyayı titreten bir imparatorluğa sahip olduk. Ancak tüm bu tarihi serüvenimiz içinde asla işgal eden, istila eden ya da sömürgecilik yapan bir anlayışa sahip olmadık. Medeniyetimizin kodları bize tüm bu gayri insani kavramları yasaklamıştı. Bunun içindir ki; yüzyıllar boyunca şehirlere girmek değil, gönüllere girmek için mücadele ettik. İşgal edip sömürmek için değil, fethedip imar etmek için gayret ettik. Bu anlayışın mükâfatı olarak, ümmete hamilik gibi âli bir görevin hizmetkârları olduk.

Son iki yüzyılda millet olarak yaşadığımız fetret devrinin sonuna geldiğimizi iliklerime kadar hissediyorum artık. Zira İslam ümmeti, tarihin hiçbir döneminde bu kadar perişanlık yaşamadı. Dünyanın her yerinde Müslüman kanı akıyor. Vahşi batı bu güne kadar dünyaya zulümden başka bir şey getirmedi. Kendi topraklarında kendi insanlarını lüks ve şatafat içinde yaşatan emperyalist dünyanın zalimleri, artık zulümlerinde sınır tanımıyor. Ortadoğu’ya ait hain emellerine ulaşabilmek için başlattıkları sözüm ona ‘Arap baharı’, on yıllardır ümmeti iliklerine kadar dondurdu.

Tüm bu yaşananlar, geçmişte olduğu gibi yeni bir görev yükledi milletimize. Evet, biraz hazırlıksız yakalandık ama ümmetin yüklediği misyondan kaçamazdık. İşte bu gün kahraman Türk ordusunun sınır dışında yürüttüğü harekâtların hepsi bu kutlu misyonun birer parçası olarak karşımıza çıktı.

Geride bıraktığımız kırk yıl boyunca kendi sınırlarımız içinde verdiğimiz terörle mücadelede onbinlerce yiğidimizi toprağa verdik. Hamdolsun ki, devletimizin aldığı tedbirler sayesinde sınırlarımız içersinde terörle mücadele konusunda hissedilir bir rahatlık sağlandı. Ancak başta söylediğim gibi, yaşadığımız topraklarda yaşanan gelişmeler bizim bu mücadeleyi sınırlarımızın dışına taşımaya mecbur bıraktı. Tarih boyunca ümmetin hamiliğini yapan milletimizi boğmaya çalışmayı başaramayanlar, etrafımızı ateş çemberine alarak emellerine ulaşmaya çalışıyorlar. Bugün kahraman askerlerimizin sınır dışında verdiği mücadeleye bu pencereden bakmamız gerekiyor.

Türkiye’nin bölgede verdiği bu mücadele, yüklendiği yeni misyonun gereğidir. Yanı başımızda, ateşinin ülkemize de sıçraması gayesiyle çıkarılmış bir yangına kayıtsız kalamazdık. Arap ülkelerinin kukla liderlerinin eylem ve söylemleri, bizim ümmete ağabeylik yapmamız konusundaki motivasyonumuzu bozmamalıdır. Emin olunuz ki; rahat ve şatafat içinde yaşayan bu kukla liderlerin yönettiği ülkelerdeki halklar, kendileri gibi düşünmüyor. Ecdadımızın o topraklarda hüküm sürdüğü çağların hasretin çekiyorlar. Dünyanın her bir köşesinde, yokluk içinde yaşayan milyonlarca insan, semaya ellerini kaldırıp bu milletin askerine dua ediyor. Bu milletin yeniden dünyaya adalet getireceğine inanıyorlar. Türkiye’nin büyüklüğüne bizden daha çok inanıyorlar. Yaşadığımız coğrafya başta olmak üzere dünyanın her yerinde, ümmetin yeniden ayağa kalkmasına az kaldı. Bu şahlanışın bedelini ödemeyi bize kader kılan Yaradan, yine bu şahlanışın şahidi ve mimarı olmayı da bize nasip edecektir inşallah.