Alman kadın yönetmen MarenAde’nin üçüncü uzun metraj filmi olan ToniErdmannnasipse bugün vizyona giriyor. Filmin senaryosunu da kaleme alan MarenAdeToniErdmann ile Almanya’nın ‘yabancı dilde en iyi film’ Oscar adayı. Sinema yazarları arasında oldukça fazla sevilen filmin Oscar almasını bekleyenler de çoğunlukta.

WinfriedConradi (Peter Simonischek) emeklilik günlerinin sıkıntısını insanlara yaptığı garip şakalarla üzerinden atmaya çalışan yaşlı bir adamdır. Neşeli gözüken bu karakterin derin bir yalnızlık yaşadığını film başlar başlamaz hissetseniz de, filmin devamında neler olacağına dair bir merak içinizi kaplıyor. Bir doğumgünü kutlamasına davet edilen WinfriedConradi’nin 30’lu yaşlarda bir kızı olduğunu öğreniyoruz. Kızının insanlardan uzaklaşmak için sürekli ‘çok meşgulüm’ modunda takılması da babanın kişiliğinin bir yansıması olarak gözümüze çarpıyor. Zira bazı şeyleri zamanında yaşayamayan insanlar zamanın ellerinden kayıp gittiğini anlayınca bir pişmanlık hisseder ve o günden itibaren hayatlarını kaybettiklerini de kazanacakmışçasına yaşamaya başlarlar. WinfriedConradi de geçmişte yaşayamadıklarını yaşattığı ikinci bir kişilik olarak ‘ToniErdmann’ adında bir karakter oluşturuyor. Ve kızıyla kurmaya çalıştığı geç kalınmış ilişkiyi bu karakter üzerinden yürütmeye çalışıyor.

Bükreş’te faaliyet gösteren bir petrol firmasına danışmanlık yapan kızı Ines’in (SandraHüller) peşinden Romanya’ya giden WinfriedConradi (kızı istemese de) kızının hayatında kendisine bir yer edinmeye çalışıyor (Bir adım öncesine gelecek olursak, baba Winfried kızının yanına gelmeden önce yıllardan beri kendisine eşlik eden köpeğini kaybediyor.)

ToniErdmann’ı modern topluma karşı bir eleştiri olarak okursak eğer başarılı bir film diyebiliriz. Lakin bir baba-kız filmi olarak okuduğumuzda çok samimi gelmediğini söylemeliyim.

Günümüz modern insanı yalnızlığı ve yalnızlaşmayı çok seviyor. Çünkü şartlar insanın kendi kendisine yetebileceği kanısını oldukça güzel yerleştiriyor zihinlerimize. Dolayısıyla “ben bana yeterim” diyen insanoğlu ne bir dost, ne bir eş ne de bir evlat derdine düşmeden yaşıyor (Kişisel gelişim kitaplarının insanlara yaptığı en büyük kötülüklerden biri bu galiba.) Ve fakat yaş kemale erince işler değişiyor. Bir ayağı çukura düşen insanoğlu kolunun altındaki değnekle yetinmiyor, yetinemiyor. Yanına yoldaş, sofraya arkadaş istiyor. İşte o zaman ne iş hayatındaki başarılar yetişiyor imdadına ne de yıllarca yetiştirip evladı yerine koyduğu kedi-köpek. Sınırlarını iyi çizmeyen insan başkalarının koyduğu sınırların arasında sıkışmaya mahkum oluyor. ToniErdmann da zamanında çizmeyi başaramadığı sınırlar yüzünden kızının kendisine koyduğu yasaklı bölgeye dahil olmak için bütün yolları deniyor. Yozlaşmış bir toplumda görebileceğimiz kadar iğrençleşen şekillere girerek hem de. Mesela striptiz yapılan bir gece kulübünde kızı ile birlikte uyuşturucu kullanıp, içki içebiliyor. Mesela kızının evinde çıplak bir parti varken bunu hiç problem etmeden aralarında bulunabiliyor. Belki de tüm bunların müsebbibi kendisi olduğu için bu durumu kabulleniyor. ToniErdmann Batı toplumunun yozlaşmış aile ilişkilerini, çalışma kültürünü ve sosyal yaşamını gözler önüne seriyor.

Lafı fazla uzatmadan kısa bir anımı da sizlerle paylaşmak istiyorum. Kıbrıs’ta üniversiteye başladığım ilk yıl bir vesileyle evimize misafir olan Rum bir İngilizce öğretmeni abimiz vardı. Adı Costas olan bu güzel insan uzunca bir süre yanımıza gelip gitmeye devam etti. Namaz kılacağımız zaman beklerken atıştırması için önüne koyduğumuz ikramlara elini bile sürmeden “siz ibadet ederken yemek yemem, size izlemek çok daha güzel” diyecek kadar yufka yürekli bir adamdı. Ve bir gün hayatım boyunca unutmayacağım bir konuşma geçti aramızda. Costas bize her geldiğinde hepimiz onunla kucaklaşıyor ve sımsıkı sarılıyorduk. Dolu dolu olmuş gözleriyle şu cümleleri kurdu Costas: “Bizim 2 katlı bir evimiz var. Yıllardır o evde yaşarız. Annem alt katta ben ise üst katta yaşarım. Neredeyse aylarca birbirimizin yüzünü görmediğimiz olur. Ben annemle en son ne zaman birbirimize sarıldığımızı hatırlamıyorum. Ama bu eve her geldiğimde hepiniz bana sarılıyor ve güzel sözler söylüyorsunuz.” Şu cümleleri duymak bile Batı insanının kaybettiklerini görmek için yeter diye düşünüyorum. Bir arkadaşımla, bir dostumla sarıldığım zaman hep Costas’ın bu cümleleri gelir aklıma ve kültürümüzün, özümüzün kıymetini bir kere daha anlar, şükrederim. Hikayenin sonunu merak edenler vardır belki; tabii ki Costas Müslüman oldu.

Netice-i kelam, ToniErdmann Oscar alır mı almaz mı bilmem, kimlerin gönlünü kazanmış, kimlerin kazanamamış onu da bilmem. Lakin varolan tek gerçek var: Ailelerimiz kıymetli, yaşlılarımız kıymetli, eşlerimiz, evlatlarımız kıymetli. Eğer kıymetlerini bilmezsek ToniErdmann’ın temsil ettiği toplumsal yapıya doğru gidişimiz ve çöküşümüz çok daha hızlı olacaktır.

Not: Filmin içerisinde oldukça fazla çıplaklık olduğunu belirteyim.