“İhtiyarlık gelmeden gençliğin,

Hastalık gelmeden sıhhatin,

Fakirlik gelmeden, zenginliğin,

Ölüm gelmeden hayatın,

Meşgul olmadan boş vaktin kıymetini bil” buyuruyor peygamberimiz (SAV).

Resûl-i Ekrem’in buyruğunda bu sıkıntılı günlerde muhasebe yapmak için hepimize ibretlik dersler var. Hayatın bütün hallerini ve herkesi içine alan bu çağrıya ne kadar kulak veriyoruz? Hastalık, yoksulluk, fakirlik, meşguliyet, ölüm hiç gelmeyecekmiş gibi yaşamaya devam ediyoruz.

Gençlik elden gidince “eyvah gençliğim!” diyerek feryat ediyoruz. Sağlığımız elden gidince “eyvah sağlığım!” diyoruz. Fakirliğe duçar olunca nimetlerin değerini anlıyoruz, “eyvah zenginliğim!” diyoruz. Ağustos böceği gibi zamanları boşa harcıyor meşguliyetimiz artınca “nerede o boş günler?” diyoruz.

Kısacası eşref-i mahlûkat olan ve yeryüzünün sorumluluğunu üstlenen insan olarak kendi kıymetimizi bilmiyoruz. Biz kendi kıymetimizi bilmeyince yeryüzünde binlerce fitne çıkıyor; sadece insanlar değil nebatat ve hayvanat ta zarar görüyor. Ey insan! Sen kendini kendinden ibaret mi sanıyorsun? Mevlâ sana öyle sorumluluklar vermiş işin hiç te kolay değil.

Ey gaflet uykusunda olan insan uyan! Ömrün kum saati gibi tükeniyor. Kum saatinin üst tarafındaki kum taneleri her gün biraz daha azalıyor. Sen hala oyunda oynaştasın…  Hala çocuğum, gencim deme. Arkaya baktığında sahile vuran dalgalar yeni tazeler getirse de gidenleri geri getiremezsin. Yaşadığın an bu an, saat bu saattir. Dün diye bir şey yok, yarın da olmayacak. Ânın kıymetini bil. Kıyametine bir saat var, elindeki fidanı dik. Sakın yarın yaparım deme. Beklediğin yarın hiç gelmeyebilir. Sonra âh u vâh çekersin ama iş işten geçmiş olur.

Güçlüyüm, kuvvetliyim, sağlıklıyım diye Allah’ın sana verdiği beden emanetini hor kullanma. Çok yiyip azdırma, az yiyip üzdürme kendini. Helal ve temiz olandan dengeli ve orta karar nasiplen. Başkalarının hakkını gözet. Sadece insanların değil hayvanların da sende hakları var. Mahallende acından ölen bir kedi ve köpek yüce divanda senden hesap soracak. Yiyeceklerin, giyeceklerin daha doğrusu eşyanın esiri olma. Unutma, koca dünyadan hiçbir şey götüremeyeceksin. Çoğaltmaya çalıştığın, çok sevdiğin dünya nimetlerinden birçoğu başına bela olacak öteki tarafta.

Çok çalışıyor, çok kazanıyorsun. Bütün biriktirdiklerin senin olduğunu sanıyorsun. Bir gün bir sabâ rüzgârı hepsini alıp götürünce iş işten geçmiş oluyor. Çok kazanırken elini sımsıkı tutuyor, cimrilikte zirve yapıyorsun. Ya da saçıp savuruyor, yoksulun, yetimin, mazlumun, mağdurun hakkını gözetmiyorsun. Mal sahibi, mülk sahibi olursun ancak malda mülkte yalan oluyor, sen oyalanıyorsun.

Azrâil kapında dolaşıyor… Hiç ölmeyecekmiş gibi koşuyorsun. Ecelin ne zaman geleceğini bilmiyorsun. Unutma, ecel gelmiş cihana, baş ağrısı bahane. Yaşadığın hayatın kıymetini bilmiyorsun. Gaflet uykusunda yaşamaya devam ediyorsun. “Uyan ey gözlerim gafletten uyan”.

Şu dünya misafirhanesinde bir hoş sedâ bırakarak ayrılmayı Mevlâ nasip eylesin.