Çin’in Wuhan şehrinde ortaya çıkan yeni tip koronavirüs, dünyada yaşamı felç etmeye devam ediyor. Son zamanlarda vaka sayılarında her ne kadar düşüş yaşanıyor olsa da; herkesin dilinde “ikinci dalga” söylemi dolaşıma girmiş durumda. Aşının yahut ilacın ne zaman bulunacağı kesinlik kazanmazken, güvenirliliği de komple teorisyenlerinin üzerinde uzun uzun konuştuğu bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Tüm bilinmezliklere rağmen ortada olan gerçek şu: Dünya, “eski dünya” olmayacak…

*****

Peki nasıl bir dünya olacak? Soru aynı, cevaplar farklı!.. Kimi dünyanın küreselcilerin kontrolüne geçeceğini savunurken, bir başkası daha otoriter rejimlerin öne çıkacağını ve ülkelerin içe kapanacağını savunuyor. Bu tartışmalar ülkemizde de yapılıyor. Şu ana kadar izlediğim kadarıyla, toplumun genelinde reaksiyoner bir tavır var. Bize dayatılan seçenekler üzerinden dönüyor tüm konuşmalar. Tam burada sorum şu: “Yeni bir dünya kurulur, bizde orada yerimizi alırız” anlayışıyla lider ülke Türkiye idealimizi nasıl gerçekleştireceğiz? İnsanlık tarihinin en kadim milletlerinden biri olan Türk milletine yakışan, kurulan düzenlerin vagonu olmak değil; yeni bir düzenin lokomotifi olmaktır. Geçmişte defaatle olduğu gibi…

*****

Artık kimin ne planladığını bir kenara bırakıp, biz nasıl bir dünya istiyoruz sorusunu kendimize sormamızın zamanıdır. Vakti gelmiştir; bu kriz, 300 milyonluk Türk dünyası için bir fırsattır. Sağlık, enerji ve ulaştırma alanında Türk Konseyi tarafından yürütülen ortak çalışmaların genişletilmesi ve yüce bir hedefe bağlanması gerekmektedir. Bu hedef: Türk Birliği’dir. Tabi bu hedefe “adını koyalım gerisi gelir” anlayışıyla değil; ekonomiden, kültür ve sanata hatta spora kadar atılacak adımlar sayesinde ulaşılabilir. İlk başta, Türk Konseyi üyesi ülkeler arasında geçerli “ortak vize” çalışması yapılmalıdır; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da bunu daha önce dillendirmiştir. Ortak ordu, ortak para, ortak lig, ortak merkez bankası, ortak üniversiteler vs. devamı gelmelidir. “Ortak dil” konusu ise mutlaka ama mutlaka çalışılmalıdır.

*****

Tabi her büyük ülküye ulaşırken olduğu gibi iç ve dış engeller çıkacaktır. Dış engellerin hacminin büyüklüğü bir kenara dursun; içerideki engelleri aşmak daha zordur. Çin ve Rusya güdümlü “Avrasyacı “ blok, tekere çomak sokmak için elinden geleni yapacaktır. Onlara göre Çin ve Rusya’nın olmadığı bir dünya yaşanılmayacak derecede elem doludur. Elbette “AB ve NATO hayranı” grupta boş durmayacaktır. Bunlar için söz etmeye gerek dahi duymuyorum. Ancak, 20. Asrın Alperenlerinden Merhum Mehmet Feyzi Efendi’nin “Dindarlar, milliyetçiler, vatanperverler birbirlerini tenkit değil, takviye etmeli, desteklemelidirler…” sözünü yerde bırakmamak için Türk Birliği’ne bir türlü sıcak bakmayan daha doğrusu öncelemeyen bazı “Ümmetçi” arkadaşlara sormak istiyorum; Orta Asya’daki Türk devletleri “gâvur” mu be kardeşim?.. Türkler Anadolu’ya gelince Müslüman olmadı muhteremler; bu toprakları Müslüman yurdu yaptı… Bu arada bana “hayalperest” diyebilirsiniz; menfaatperest olmaktan iyidir. Kalın sağlıcakla…