Demokrasi gibi bir dertleri olmadığını basın yayın organlarında ve sosyal paylaşım alanlarında çok zamandır açıkça ifade etmekten zaten çekinmiyorlar ve hatta “Mesele Erdoğan ve AK Parti’yi yıkmaksa vatan dahil tüm kutsallar teferruattır” inancıyla kin ve nefret içerikli her türlü çirkinliğe imza atmaktan kaçınmıyorlardı. Bir yandan tüm dünyaya Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı diktatör gibi lanse etmeye çalışırken, diğer yandan devlet ve Hükümet IŞİD terörünü destekliyor imajı vermek için inanılmaz operasyonlar çekiyorlardı. 17-25 Aralık darbe ve itibar suikast girişimlerinin, hayali Tevhid-Selam terör örgütü iddiasıyla asla biraraya gelmesi mümkün olmayan kesimlerden onlarca bireyi çok uzun zamandır dinlemelerinin ellerinde patlaması dahi onları yıldırmamıştı.

İşte tam da o zaman Reis’in “haşhaşi “ tanımlamasının ne denli yerinde bir tespit olduğuna iman getirdim. Çünkü, ülkenin sahibi oldukları zannıyla, FETÖ’nün savcı ve hakim kisveli tetikçilerinin kendilerini açık etmeyi göze alıp, milletin sağlam iradesiyle karşılaşacaklarını bile bile böylesi bir hukuksuzluğu yaptıklarının başka türlü açıklaması olamazdı. Kaldı ki geçtiğimiz haftalarda “paralel” işlerden tutuklu isimleri hapishaneden kaçırmak için, bu ülkenin tüm hukuk sistemini felç etmek pahasına ve başlarına gelebileceklerini umursamaksızın, tıpkı Hasan Sabbah’ın verdiği bir talimatla ve kendilerine sunacağını umdukları sonsuz bir cennete erişebilmek için Alamut Kalesinin yüksek burçlarından gözü kapalı atlayabilen, akıllarını yitirmiş müritleri misali bazı hakimler akıl almaz tuhaflıklara imza attılar ve çok şükür kısa zamanda hesabı soruldu.

Toplu ihanet şebekesinin içine düştüğü çaresizlik ve acziyeti son zamanlarda basın yayın organları vesilesiyle açık ettikleri yaklaşımlardan anlamak çok mümkün. Önce Osman Özsoy adlı “prof” titrli bir şahıs, “Bir iki yiğit çıkar, bu dönemi bitirir” şeklindeki ifadeleriyle açıkça Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nı ölümle tehdit etti. Bu vesileyle anladık ki, “prof” titri taşımak, çılgınlığa engel olmuyormuş.

Ardından Cumhuriyet adlı varakanın yönetmeni Can Dündar, görevini kötüye kullandığı için işinden atılan Celal Kara adlı eski bir “Ergenekon” savcısıyla söyleşi yaparak, bu şahsın şehit Adnan Menderes üzerinden Cumhurbaşkanı’mıza yaptığı tehditleri, aba altından sopa gösterircesine gazetesinin manşetlerine taşıdı.

Onlara ve son olarak Mısır tarihi boyu ilk kez özgür seçimlerle işbaşına gelip, dış destekli rezil bir askeri darbe ile devrilen ve idama mahkum edilmesi için fetva istenen Muhammed Mursi’nin yüzde 52 ile seçildiği vurgusuyla, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın da aynı oy oranıyla seçildiğini ima ederek sanki O’nu da aynı akıbetin beklediğini tehditsel bir tarzda sayfalarına taşıyan Hürriyet gazetesi ve Doğan medyasınadır sözüm; kendisine gönül veren milyonları yok sayıp, Reis’i sadece kendisi mi sanıyorsunuz? Bu millet, ülkemize hizmet eden devletimizin Başkan’ına en ufak bir zarar vermek isteyenin karşısında durur.