Erguvanlar aniden kaybedilen bir dost izi edasında merhaba derler bahara. Gelişleri ve gidişleri kısa bir mesafede olan erguvan ağaçları en çok da İstanbul’un sokaklarında, bir merdiven kenarında ya da ahşap binaların arasından çıkar karşımıza. Bir masalı renklendirmeye söz vermişcesine nisanı pembeye boyayan erguvanları; Çamlıca dan, Kanlıca’da Mihrabat Korosu’ndan, Aşiyan-Rumeli Hisarı’ndan seyre dalmanın keyfi bir başkadır. Ressamlara, şairlere, yazarlara ilham veren erguvanlar; dostluğu, vefayı ve sessizliği temsil ederler.

Aylarca konuşmadığınız ama kalbinizde yaşattığınız dostunuzla bir araya geldiğinizde, sanki hiç susmamış gibi konuşursunuz ya! Hep yanınızdaymış gibi hissederseniz ya! Erguvanlar da öyledir işte. Kadim dostluğun anıtı gibi dikilirler vakti geldiğinde karşınıza. O vakur duruşları, duru güzellikleri ile şehri gülümsetip, aniden kaybolurlar. Aşkı tazeleyen sessiz sevgili gibidirler.

Bütün mevsimlerin içiyiz derler baharın o hengâmesini sustururcasına…

Nisan yağmurlarının kokusu büyüleyicidir. Unutulmuş sevgilerin yeminidir. Bahar rüzgarları yorgunlukları toparlarcasına esip, rahatlatır tabiata âşık olanları. Yoğunluğun, koşturmacanın içinde baharı hissedememek güvensiz kılar insanı. Erguvanlar, sessizliğe teslim oluşun güzelliğini hatırlatıp veda ederler âşıklara.

Bir ağacın en kısa ve en özel hikâyesine tanıklık etmek gibidir erguvanlı sokaklarda yürümek. Tarih ile yüzleşmek, destansı sayfalara dokunmak ayrı bir heyecan. İnsan yaşadığını, doğanın nefesini içine çektiğinde anlar.

Bu yıl erguvanlar da sessizliğe açtılar. Ölüm sessizliğine. Durgun dünyamızın kışkırtıcı renklerini uzaktan izleyeceğiz. En ağır cezalardan biri de baharda erguvanları koklayamamak-İnsanlık yavaş yavaş kapıları yüzüne mi kapatıyor. Bu sefer de tabiat gölgemizi korkunç buldu. Ellerimizi saklayarak büyüseydik, merhamet bir çiçek sapı gibi o incecik yerden tutunamazdı değil mi içimize. Sevgiyi ve sessizliği tüketmek her birimizin gizli yarası değil mi? Ateşten mürekkeple seslendik birbirimize. Mevsimleri bile harcadık menfaat için. Şimdi erguvanların sessiz dünyalarından sesleniyoruz kendimize… Günümüz şehir mimarisi, modern dizayn içinde zaten her mevsim onları bir adam daha geri çekiyordu.

Bu yıl tek başlarına şehri selamlayıp gidecekler. Geri gelmeyecek dostları anıp, yok olacaklar. ‘’Eğer dostluğumuz zaman ve uzaklıkla sınırlıysa, o yok demektir. Zaman ve uzaklıkla sınırlı olmayanı yaşıyoruz biz. Uzaklığı yenince hep aynı yerdeyiz, zamanı yenince hep aynı anın içindeyiz’’diyor Richard Bach. Doğru! Biz erguvanları, erguvanlarla birbirine anlatan dostlar değil miyiz? Vakti bitirmek, başlatmak sevginin dışındaki şeylerdir. Bir yürekte bekleyen ve bekleten olmak ne büyük saadet.

Renklerin uzun kirpiklerine düşen aşk çaresizliğinde filizlenmek acı olsa da sevginin vefayı fısıldaması o kadar tatlıdır. Sevgili yanındadır, bakamazsın. Konuşmak istersin, sesin çıkmaz. Dokunmayı hayal bile edemezsin. Erguvanlar, aşkların sessiz buseleridir.

“Bir ben uyumadım/Kaç leylim bahar /Hasretinden prangalar eskittim./Saçlarına kan gülleri takayım/Bir o yana/Bir bu yana…/Seni bağırabilsem seni/Dipsiz kuyulara, akan yıldıza/Bir kibrit çöpüne varana/ Okyanusun en ıssız dalgasına’’ Bir mısra ile bin can yakan Ahmet Arif’in bu dizeleri, baharın ağzına konan erguvan sessizliği gibi sarsıcı. Yakıcı.

Sessiz sevgilerin durağı bahardır. Yara renk şalında, bu mevsimde şımarır. Baharın müjdecisi, erguvan çiçeği özlem demektir…

Anlamak hep sorun olmuştur nedense. İnsan, insanda anlaşılınca başlar yakınlık. Anlayamadığımız için birbirimizi, içimizin deli köşesini bahara açıp, susarız. Susmayı da yargılamak istemeyiz. Hani diyor ya Didem Madak “Beyaz çiçekler açardın sonunda/ Bahar dallarının hatırına anla beni. ‘’Ömrümüzün hatıra defterine notlar yazarız iç çekişlerimizle. Bazen baharın sessizliğini bile kıskanırız ama belli etmeyiz kendimize. İnsanın ‘kendiliği’ değişik bir şey. Orayı aşamıyor muyuz ya da kendimize yük mü olmak istiyoruz. Cevapları da bilmek istemiyoruz nedense.

Bugünün penceresine bir “İstanbul’’şiiri bırakıyorum Birhan Keskin’den. “Sorunun sorulduğu yerim ben/Cevabının alındığı yer/Bir yanım erguvan bir yanım gül ve laleler/Bir yanda serseri otlar, başıboş plastik çiçekler/Kök dal dolanmış duvarda birbirine koyu kader.’’ Sevgiye emanetsiniz.