Maide Suresi 51. Ayet: “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları veli edinmeyin. Onlar birbirlerinin velileridir. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardandır. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.”

İki şeyin –aralarına yabancının giremeyeceği kadar– birbirine yakınlığını ifade eden “vela” (veya vely) kökünden türemiş olan “veli” (çoğulu evliya) terimi “dost, arkadaş, yardımcı, destekçi ve yakın” anlamlarında kullanılmaktadır. Aynı kökten olup “sevgi, dostluk, yetki ve yardım” anlamlarına gelen velâyet (veya vilâyet) terimi ise, başkaları adına onların hukukî işlemlerinde bulunma yetkisini ifade eder. Bu yetkiyi taşıyan kimseye de “veli” denir. Kur’an da tekil “velî” ve çoğul “evliya” olarak seksen yedi ayette geçmektedir. Bunlardan kırk altısında Allah’ın insanlara dostluğu, üçünde insanların Allah’a dostlukları, on ayette insanlarla şeytan arasındaki dostluk, diğerlerinde ise iyi veya kötüler arasındaki dostluk için kullanılmıştır. “Mevlâ” ve “veli” terimleri de Kur’an’da aynı anlamda geçmekte olup “veli” , hem Allah hem de kul için kullanılırken, “Mevla” sadece Allah için kullanılmıştır.

Bu ayette gerçek dostun Allah olduğu, O’nun insanlara, müminlere ve peygambere yardımcı olacak, onları koruyacak, bağışlayacak, karanlıklardan aydınlığa çıkaracak ve irşat edecek olan gerçek dost olduğu belirtilerek insanların O’na inanmaları, dayanıp güvenmeleri gerektiği; ayrıca kâfirlerin, zalimlerin Yahudi ve Hristiyanların ancak birbirlerinin ve şeytanın dostları olabilecekleri bildirilerek dinî ve ahlâkî inanç ve anlayışların sosyal ilişkiler üzerindeki etkileri vurgulanmış, dostlukların tesisinde kan bağı yerine inanç birliğinin esas alınması gerektiği bildirilmiştir.

Tevbe Suresi 23. Ayet: “Ey iman edenler! Şayet inkârı imana tercih ederlerse, babalarınızı ve kardeşlerinizi dahi dayanıp güvenilecek dostlar edinmeyin. İçinizden kimler onları dost edinirse, işte kendilerine kötülük edenler bunlardır.”

 Tevbe Suresi 24. Ayet: “De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım-akrabanız, kazandığınız mallar, durgunluğa uğramasından endişe ettiğiniz ticaretiniz ve hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihattan daha sevimli ise, artık Allah buyruğunu (kıyameti) gerçekleştirinceye kadar bekleyin. Allah günaha saplanmış kimseleri hidayete erdirmez.”

Yeryüzünde fesat çıkaranlar

Ra'd Suresi – 25. Ayet: “…yeryüzünde fesat çıkaranlar var ya işte rahmetten mahrum olmak da onlar içindir; dünyanın kötü sonu da onlar içindir.”

İnsanlık tarihi boyunca yeryüzünde, maddî ve manevi olarak düzeni, dengeyi bozan, doğayı kirleten, huzursuzluk, acı ve felâketlere sebep olanlar; inkârcılar, ahlâksızlar, zalimler ve günahkârlar olmuştur. Her günah (Allah’ın yapılmasını yasakladığı, yapanları cezalandıracağını bildirdiği her şey) aynı zamanda yeryüzünde bir kötülüktür, fesattır, dengeyi ve düzeni bozmaktır.

Amaçları ne olursa olsun sonunda günahkârların, Allah’ı bırakıp nefsine ve şeytana kul olanların zararlı çıkacaklarında şüphe yoktur; çünkü bunlar, ömür sermayesiyle fâni dünyayı satın almışlar, ebedî saadetten mahrum kalmışlardır.

Yeryüzünde fesat çıkaranlar bu kötü fiillerden dolayı dünyada Allah’ın, meleklerin ve insanların lânetine uğrarlar; ahirette ise cehenneme gireceklerdir.