İki şey köleliktir; narsisizm, benlik savaşı, diğeri ise sonradan görmelerin, burjuva taklidi... İkisi de nefsini ilah bilir.

Onlarda utanma, ar, edep gibi insanı, insanlığı yücelten duygular yoktur. Alçalma ve nankörlük vardır.

 Hukukçu, İtalyan yazar Carlo Goldoni, “İki Efendinin Uşağı” adlı eserinde şöyle der: “Yürekliysem, korkusuzsam, terbiyesizsem, hep sevdam yüzünden.”

İki Efendinin Uşağı’nı, (imge dünyamızda genişlettiğimizde ) nefsimizi sevda olarak ele aldığımızda, nefis tanrısıyla diyalog kurmaya başlamışız demektir.

Sevdaların, davaların, aşkların, kahramanlıkların dili de rengi de değişti artık.

Evet, oysa bir sevdamız vardır; hakikat gözümüz, kalp sesimiz, ruhumuzu besleyen aşk feryadımız!

 Evet, bizim asil bir dava şuurumuz vardır:

Hz. Ebu Bekir’in imanı ile pekişmiş bir dava şuuru. Hz. Ömer ile güçlenmiş adalet bilinci, Hz. Ali ile kuşatılmış ilim ve ahlak kapısı ve Hz. Osman ile yüreğe işlenen edep, hayâ çizgisi… Müslümanın davası, bu dört altın isimle başlar.

“Kalbinde marifetullah isteği olmayanlarla sohbet etme, arkadaşlık yapma! İlmini; makam, mevki ve övünmek için vesile edinen âlimlerden, aslandan kaçar gibi kaç!” diyen tasavvuf âlimi Muhammed Baki- Billah,(ks) dava bilincini özetlemiştir bu sözüyle… Ömrünü ilim ve cihada adayan tasavvuf âlimi Baki- Billah, devam eder nasihate: “Sakın helal ve haramdan her bulduğunu korkusuzca yiyenlerden olma!”

Bu çağın insanı, daha çok helal ve haram endişesinde değil, nasıl doyabilirim derdinde!

Âlimlerin, evliyaların, dervişlerin bize bıraktığı manevi miras olan erdemli yaşam hayatımızdan buhar olup, uçmak üzere. Çünkü ilim, ahlak çizgisiyle birlikte değil artık.

Dün, dünya ile ilişkisini kesmiş âlimler vardı; bir odanın içinde uykuya meydan okuyup, manevi bağı koruyarak maddi cephede araştırmalar yapıyorlardı.

Bugünkü ilim de internetten tahsil edilmekte. Kütüphanelerin fon olarak kullanıldığı bu çağa, emeksiz bilgi çağı diyebilir miyiz?

 İnternetin dikte ettiği, ‘kopyala-yapıştır’ yöntemi ile elde edilen ilim, analizden ve özgün dilden uzaklaştırmakta, dolayısıyla kolay kazancın kıskacı içine almakta. Buradaki gevşeme de zahmet ve gayret ikilisini giderek devre dışı bırakmakta.

Zahmetsiz ilim rahatlıktır. Rahatlık, kolay kazanç kapısını açar. Ve burada başlar çıkar savaşları. Paranın ününe kapılanlar, rant kavgalarında boğulup, giderler. Hırslar hayvani güdüleri, harekete geçirir.

Müslümandaki sağırlaşmanın ana nedeni, İslam ahlakını terk ediştir.

Biraz insan, birazcık insanca yaşam diyelim sefilce yaşayanlara.

 “Nasıl oldu da kişilerin en ufak bir utanç duymadan hatta kibirlenerek cahilliğin, gerilimin ve nefretin gösterişini yaptığı bu noktaya gelebildik” diye soruyor Fransız filozof, edebiyat eleştirmeni Derrida.

 Cevap narsisizm olabilir mi? Beğenilme, ilgi, onay, alkış beklentisinde olan narsist kişilikler, kendilerini herkesten üstün görürler. “Her şeyin en iyisini, en doğrusunu ben biliyorum” diyen bu insanlar, yaptıkları her işte takdir görmeyi arzularlar. Benlik saygısını bu şekil besleyen kişilerde kültürel bilinç, gelenek, örf, adet, din, ahlak ve dava şuuru nasıl yaşanır, yorumlanır diye hiç sordunuz mu kendinize?..

Bugünün penceresine şöyle seslenmekte Tevfik Fikret: “Nerede bir şeref var, iğreti /Nerede bir mutluluk var, yama.”

Kalbinize emanetsiniz.