Kültür sanat geçmişten günümüze dek hep dışlanan alan olarak dikkat çeker. Medyada da kültür sanat gazeteciliği bu yüzden üvey evlat muamelesi görür. Üveydir ama evlattır neticede. Reytingi az olduğu için az ilgi yeterli olur onun için.

Tüm bunlara karşın farklı bir bakışı ortaya koymak istiyorum. Pandeminin dört bir yanımızı sardığı, her gün 200’den fazla canımızı kaybettiğimiz bu günlerde bile kültür sanat organizasyonlarına ciddi bir ilginin olduğunu gözlemliyorum. Derbi maçına şifreli kanal satacak reytingin olduğunu elbette iddia etmiyorum! Zaten bu durum dünyanın hiçbir yerinde gözlemlenmiyor. Fakat temel ihtiyaçların hemen yanına; tiyatro, sinema, edebiyat ve müzik gibi temel alanların eklendiği de aşikar. Her kitle için bir mecra olduğunu biliyoruz. Kültür sanat kitlesi de seçkin ve toplumun diğer alanlarını da yükseğe çekebilecek nitelikte.

TV kanallarının özel sektör ayağı fecaat durumda. Reyting prangasından kurtulamayan kanallar topluma da ciddi haksızlık ediyor. Topluma adeta 150 dk dizileri ve korku filmini andıran TV programlarını siz istiyorsunuz deniyor. Bu çerçevede devletimiz de kendi kanallarını daha nitelikli hale getirmeye çalışarak arzı karşılıyor. TRT 2, TRT Müzik ve TRT Belgesel gibi kanallar tam anlamıyla ciddi bir boşluğu dolduruyor.

Kültür sanat okulu

TRT 2 kurulmadan önce yıllarca “Ahh nerede o eski TRT 2” diye hayıflandık. “Selim İleri ve Attila İlhan gibi isimlerin olduğu yıllardı” nostaljisinde bulunurlardı. 2019 yılında dönemin TRT Genel Müdürü İbrahim Eren’in yaptığı atılımla çok şık bir kanala kavuştuk. Şuanda benim için TRT 2 bir kültür sanat okulu. Bu okul öyle geniş gönüllü ki Yılmaz Erdoğan’dan senaryo dersi alabilirken diğer taraftan Teoman Duralı’dan felsefe dersinde notlar tutuyorsunuz. Dünya müziğinden halk müziğimize kadar geniş bir yelpazede duran kanalda Hülya Koçyiğit’in sohbet programını görürken heyecanlanıyor, Fuat Güner’in müzik maceralarında ritmimiz artıyor. TRT 2, ben oldum demeyen ve kendini daima yenilemeye açan bir kanal. Nazar değmesin. Burada soracağım soru şu: Ne zaman bir özel sektör girişimi TRT 2’den iyisini biz yaparız diyebilecek? Bankaların ve AVM’lerin kültür sanata yatırım yaptıkları bir çağda reyting metreleri doğru okumaları gerekiyor TV kanallarının.

Çok renkli bir harmoni: TRT Müzik

Yeni sezonda dikkat çeken bir ciddi bir atılımda bulunan bir başka kültür kanalı da TRT Müzik. TRT Müzik’in hangi köşesini dönsek notaların perdeleri aralanıyor. Son zamanlarda sevgili sanatçı dostum Sedat Anar’ın programı Sesler Alemi’ne odaklandım. TV’de bu denli samimi ve renkli bir programın yer alması ne kadar sevindirici bir durum. Uzak Doğu’nun, Batı’nın, ruhsal alemlerin her köşesinin müzikal anlamda tozunu attıran bir program: Sesler Alemi.

TRT Müzik’in yeni sezonuna sunduğu katkılarından dolayı TRT Müzik Koordinatörü Kenan Bölükbaş’ı da tebrik etmek gerek. Devletin hantal olmadığını ve toplumun her rengini ve tonunu sunabildiğini bizlere en kıymetli şekilde yani sanatın diliyle gösteriyorlar.

Ulusal bir kanalda 2-3 popüler müzisyeni ve magazin figürünü bir programda toplayıp gündem  oluşturmak mı? Yoksa kimse izlemez kompleksini bırakıp toplumun bu lezzette işlere ihtiyacı var deyip tüm riskleri alabilmek mi?

Kültür sanat için -yani bizi yüzyıllar sonrasında yaşatacak alan- risk almaya değer. Özel sektörde bu riski alabilenler artacak mı? Daha çok TRT kanalı kurmaktansa özel girişimi artırmak gerekmez mi?