“O halde selamlaşın meleklerle, kucaklaşın, hasret giderin. Modern anlayışın ürettiği tüm sahte tanrıları ait olduğu çöplüğe iade ederken,

kendi metafiziğinizle tekrar tanışmanın hazzını yudumlayın. Dünya hayatının sanal bir oyundan ve eğlenceden ibaret olduğunu keşfedip bunu tüm

dünyaya haykırın!..Ve sonra tüm bu ayrıcalık için şükredin Rabbinize… Secdeye giderken, evlad-ı iyalinizi de yanınıza almayı sakın unutmayın!..”

Ey iman edenler! Oruç, siz- den öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.

(Size farz kılınan oruç), sayılı günlerdedir. İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan ise, diğer günlerde, tutamadığı günler sayısınca tutar. Ona da- yanıp kalacaklar üzerine de bir yoksulu doyuracak kadar fidye gerekir. Her kim de hayrına fidyeyi artırırsa, hakkında daha hayırlıdır. Bununla beraber, eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.

O Ramazan ayı ki, insanları ir- şad için, hak ile batılı ayıracak olan, hidayet rehberi ve deliller halinde bulunan Kur’ân onda indirildi. Onun için sizden her kim bu aya şahit olursa onda oruç tutsun. Kim de hasta, yahut yolculukta ise tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde kaza etsin. Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez. Sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı tekbir etmenizi ister. Umulur ki şükredersiniz.

(Bakara Suresi, 183-184-185)

Yaşlandığımızdan mıdır nedir, göz açıp kapanıncaya kadar geçen süreden daha fazla olmadı bir önceki Ramazanı uğurlamamız.

Oruç ayına bir haftadan az bir zaman kaldı.

Zaman, izafi bir kavram…

Hızlı mı, yavaş mı değil, esasen, nasıl geçtiği önemli!

Bundan yüz yıl önce olağanüstü derecede önemli işleri olduğu gerekçesiyle sağa sola koşuştu- ranların, çokça parası olanların, makam ve mansıp sahiplerinin neredeyse hiçbirisi yaşamıyor…

Mezarlıklar, çok önemli, çok zengin ve tabii ki, çok fakir, çokça işi olan, yoğunluktan başını kaşıyamayacak denli meşguliyet sahibi olan, yarınını güvence altına alma (?) hayalleri kuran, buna mukabil yarınlarından ümidini kesen, tıpkı günümüzde yaşayıp da ölümü aklına bile getirmeyen nadanlar misali insanlarla dopdolu…

Mümkün olsa da sorabilseydik kabristan sakinlerine, yanılgılarının ne denli büyük olduğunu.

Yahut mümkün olsa da onlar kabirlerinden başlarını kaldırıp bugün koşuşturanlara;

‘Hey ne oluyorsunuz?! Nereye koşuşturuyorsunuz?! Bu acele de neyin nesi?! Geçici bir serüven için harcadığınız bunca efor, “ha bir kuru emektir!”den daha anlamlı değil, inanın buna! Her an, artık geriye dönüp de hiçbir şey yapamayacağınızın

kayıt altına alınacağı manasına gelecek olan ölümle burun burunasınız! Bize komşu ola- cağınız gün gelip çatmadan bu çelik çomak oyununa biraz ara verip hakiki hayat için de azıcık koştursanıza!’ diyebilselerdi…

‘Ne söylerler/ Ne bir haber verirler’ demiş bizim Yunus, ehl-i kubur için.

Hayatı somut gerçekliklerden (?) ibaret sananlar için tamı tamına böyle.

Ama hakikatle yüzleşmekten korkmayanlar için her mezar taşı, bir ihtar ve nasihat levhası gibi gözlerin içine bakadurmada aslında…

Lisan-ı kal ile ‘Ne söylerler/ Ne bir haber verirler’ ve fakat lisan-ı halleri, hançerelerini yırtarcasına bağırmada, ikaz etmede…

Kişi için zaman, ölümle birlikte tüm anlamını yitirecek…

Tıpkı, olmazsa olmaz sanılan mühim işlerin anlamını yitirdiği gibi…

Tıpkı, hadiselerin ve şartların önemli kıldığı kişisel itibar ve maddi imkânların beş para etmediği gibi…

İşte bu nedenle Ramazan ayı, masivadan sıyrılıp hakikate

yelken açma şansı verdiği için çok önemlidir. Rahmet, mağfiret ve muhabbetle tezyin olunduğu için bu şansı tanır gariban insanoğluna…

Gariban, zira asıl vatanı olan Cennet’ten, yeryüzüne sürgüne gönderildiği gün gariplerden olmuştu ilk babamız ve ilk peygamberimiz Âdem (a.s.)

Ramazan ayı, sahip olduğu Cennet asa iklimiyle ata yur- dundan esintiler getirdiği için ayrıcalıklıdır ve iki gözümüzün nurudur.

Yalan dünyanın hakikate açılan penceresi olduğu için mukaddestir, muazzezdir…

Altı gün sonra bir kez daha teşrif edecek bizleri ve şöyle diyecek, muhtevi olduğu değer- lerin tüm asaleti ile:

‘Yok mu Rahmet, bereket, mağfiret ve muhabbet kervanına katılmak isteyen?! Altın bir tepsi içerisinde getirdiğim bu şansı iş işten geçmeden yok mu öpüp başına koyacak olan?!’

Ve ardından, Bakara suresinin,

“O Ramazan ayı ki, insanları irşad için, hak ile batılı ayıracak olan, hidayet rehberi ve deliller halinde bulunan Kur’ân onda indirildi” mealindeki 185. ayetini hatırlatarak, ezeli ve ebedi hidayet rehberimiz olan

Kur’an-ı Azimü’ş Şan’a, sami- mane ve ihlasane sarılmamız halinde, kurtuluşa erenlerden olacağımızı müjdeleyecek!..

Ramazan ayına bu zaviyeden bakan inanan insanlar, bu günlerin kıymetini bilmeli ve bu zaman dilimini bir fırsat telakki ederek Rabbimize yakınlaşmaya vesile kılmalı, bahusus, ‘Kadir Gecesi’nde ‘tan yeri ağarıncaya kadar sürecek’ olan o fevkalade selametle hemhal olmalı ve yer- yüzüne fevc fevc inen meleklere ruhen dokunmanın bir yolunu bulmalıdır.

O halde selamlaşın meleklerle, kucaklaşın, hasret giderin.

Modern anlayışın ürettiği tüm sahte tanrıları ait olduğu çöplüğe iade ederken, kendi me- tafiziğinizle tekrar tanışmanın hazzını yudumlayın.

Dünya hayatının sanal bir oyundan ve eğlenceden ibaret olduğunu keşfedip bunu tüm dünyaya haykırın!..

Ve sonra tüm bu ayrıcalık için şükredin Rabbinize…

Secdeye giderken, evlad-ı iya- linizi de yanınıza almayı sakın unutmayın!..

6 gün sonra bizleri şereflendi- recek olan Ramazan-ı şerifiniz şimdiden mübarek olsun.