Hüseyin Türkoğlu / Analiz
AHİLİK Teşkilatı, 1171-1262 yılları arasında yaşayan ve asıl mesleği dericilik (debbağlık) olan Ahi Evran (Şeyh Nasuriddin Mahmud) tarafından kurulmuş bir esnaf ve sanatkar birliğidir. Bugünkü odalar birliği gibi bir yapıdır. Ülkemizde her yıl eylül ayında bir hafta süreyle kutlanarak, genç nesillerin bu kültürü öğrenmesi arzu edilmektedir. Ki bu yıl için de 18-24 Eylül tarihleri Ahilik Haftası olarak idrak edilmektedir.
AHLAKİ DEĞERLERİN ZİRVESİ
Arapçada ‘kardeş’ anlamına gelen ‘ahî’ ya da Türkçede ‘cömert’ anlamında kullanılan Cakı’ kelimesinden türediği ifade edilir. Üretim ve ticaretin bütün aşamalarını kapsayan esnaflıkta ahlaki değerlerin zirve yaptığı bir uygulamadır Ahilik. Selçuklularda ve Osmanlılarda ticari hayattaki hakimiyetiyle birlikte sosyal ve idari hayatta da etkili olan Ahilik teşkilatı, kurucusu Ahi Evran tarafından kuralları (yönetmeliği) konulmuş ve bütün esnaf tarafından bu kurallara riayet edilmiş bir yapıdır.
CEZALAR CAYDIRICI
Devlette resmi bir karşılığı olan Ahilik teşkilatında hiyerarşi hassas bir şekilde uygulanmıştır. Birlik, mensuplarının üretim biçimlerini, çalışma esaslarını, birbirleriyle ve toplulukla ilişkilerini düzenleyen bir yapıya sahipti Ahilik. Teşkilata kabul de terfiler ve cezalar da belirli kurallar dahilinde oluyordu. Kişi ‘şed kuşanma’ töreninde ‘yiğit’ ünvanı ile teşkilata kabul edilir; sonrasında ise yamaklık, çıraklık, kalfalık, ustalık, yiğitbaşılık, ahi babalık ve kethüdalık safhalarına geçilirdi. Teşkilata giren bir kişi, şayet kurallara uymazsa da para cezası, hürriyeti kısıtlayıcı cezalar ya da teşkilattan ihraç cezası alırdı. Bir kere böyle bir ceza alan kişi de bir daha halk nezdinde saygınlık kazanamayacağı için; kimse bunu göze alamazdı. Yani bir otokontrol sistemi uygulanmaktaydı. Ahilik kurallarına göre, ahinin üç şeyi açık olmalıydı; eli, kapısı ve sofrası. Yani cömert ve misafirperver olmalı, aç geleni tok göndermeli. Üç şeyi de kapalı olmalıydı: Gözü, dili ve beli kapalı olmalı. Yani kimseye kötü gözle bakmamalı; kimsenin ayıbını görmemeli, kimseye kötü söz söylememeli ve kimsenin namusuna ve şerefine göz dikmemeli.
KALİTELİ VE UCUZ ÜRÜN
Yardımlaşmaya azami önem veren, zayıfların ve gariplerin korunmasına dikkat eden Ahilik; can ve mal güvenliğini sağlamak, kaliteli ve ucuz mal teminini garanti etmek gibi önemli ekonomik, idari ve sosyal görevleri yerine getiriyordu. Bugün bilhassa son zamanlarda toplumumuzda belki de en çok aranan hasletler kaliteli ve ucuz ürün temini… Ziyaret ettiğiniz marketlerde çalışanların en çok yaptığı şey etiket değiştirmektir herhalde. Tabii bahane de hazır. Akaryakıt ve döviz fiyatları sürekli artıyor! Yani döviz fiyatları bütün ürünlerde ve bütün aşamalarda birebir etkili oluyormuş gibi hareket ediliyor. Hatta dövizle hemen hemen hiç ilintisi olmayan ürünlerde de aynı uygulama var maalesef. Bir süre önce İstanbul Ticaret Odası Başkanı Şekib Avdagiç, bu konudaki yanlışlığa dikkat çekerek, “Kur artışı fiyatlara birebir yansır” ön kabulüyle hareket edilemeyeceğini ve bundan kaçınılması gerektiğini açıkladı.
GÜNÜMÜZDEKİ DURUM!
İşte tam bu noktada Ahilik teşkilatının uyguladığı ‘kaliteli ve ucuz’ ürün tedariki konusu akla geliyor. Eğer bir esnaf bu amacı dikkate alabilse, ürettiği ya da sattığı üründe; dövizdeki artışın getirebileceği etki oranında fiyat artışı yapar, kur farkının tamamını fiyatlara yansıtmaz. Ürününde böyle bir etki yoksa da artış yapmaz. Ancak kanaat sınırlarını fazlasıyla aşan bir ticaret anlayışıyla karşı karşıya kalındığı için; fiyat artışları bırakın nisbî etkiyi, muhtemel artışlar bile dahil edilerek yapılıyor. Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başladığı dönemde “ayçiçeği yağı fiyatlarındaki artışı gerekçe göstererek bir önceki sezonda üretilen zeytinyağı fiyatlarını artıran” esnafın yaptığı; bu konudaki en ilginç örneklerden birisidir herhalde. Daha fazla kazanç hırsıyla yapılan bu artışlar da “el değiştirme halkaları” ile katlanarak, tüketiciye “aşırı zam” olarak yansıyor. Merhum ozanımız Aşık Veysel, “Dünyada tükenmez murat var imiş” adlı eserinde; “Kalmamış dünyada ehl-i kanaat, İnsanlar içinde çok fesat gördüm.” derken, günümüzün ticari hayatını güzel özetlemiş.
Toplumsal hayatta etkin yapı
TICARI hayatı asırlar boyunca başarılı bir şekilde idare eden Ahilik teşkilatının gelecek kuşaklara iyi öğretilmesi gerekiyor. Zira ticari ahlak içerisinde faaliyet gösteren Ahilik Teşkilatı mensupları, diğer taraftan da toplumu ayakta tutan eğitimde, sosyal ve kültürel alanda da aktif olarak görev alıyor- du. Osmanlı Devleti’nde çok etkili bir uygulama alanı bulan Ahilik teşkilatı, bu sayede en üst yöneticilere kadar nüfuz etmiştir. Devletin kurucusu Osman Gazi’nin kayınpederi Şeyh Edebali ile padişahlardan Orhan Gazi ve Murat Hüdavendigar ile birçok vezirin ‘ahi’ olduğu bilinmektedir. O kadar ki 14. asır seyyahlarından İbn-i Batuta, Orhan Gazi döneminde Anadolu’nun pek çok kasaba ve köyünde ahi teşkilat ve zaviyelerine rastladığını, oralarda misafir yabancıların ağırlandığını yazıyor. Gündüz işinde çalışan ahiler, akşamları kendilerine mahsus binalarda sohbetlere katılıyorlardı. Yani sadece mesleki yönden değil manevi yönden de eğitim alıyorlardı. Bu anlamda ustalar hem bir meslek öğretmeni hem de çırağın ahlaklı, kanaatkar, dürüst, çalışkan ve inancına bağlı bir insan olarak yetişmesinden sorumlu eğitmendi. Böylece ahiler tasavvufi bir eğitim sürecinden geçerek bir yandan manevi alanda olgunlaştırılırken bir taraftan da esnaflık mesleğinin düsturlarını öğrenerek kaliteli bir sanat erbabı oluyorlardı. Hal böyle olunca da günümüz- deki gibi sürekli daha fazla kazanma hırsıyla değil, kanaatkar bir esnaf olma amacıyla hareket ediyorlardı.
BİR KISIR DÖNGÜ
Kanaatin ortadan kalktığı, aşırı kazanma hırsının hakim olduğu ortamda sürekli olarak artan fiyatlar maalesef “yüksek enflasyon” olarak karşımıza çıkıyor. Peki yüksek enflasyon kimin sorunu, sadece yöneticilerin mi? Yoksa toplumun bütün kesimlerini olduğu gibi bir bumerang gibi zam yapanları da mı etkiliyor? Elbette herkesi ilgilendiriyor. Gıda maddesine aşırı zam yapan esnaf, bu defa kiralardaki aşırı artıştan şikayet ediyor. Kirayı aşırı artıran mal sahibi araç fiyatlarındaki yüksek zamdan, araç fiyatlarını artırarak aşırı kazanç sağlamak isteyen kişi de alacağı cep telefonu fiyatından mustarip oluyor. Yani üretici ya da satıcı olan herkes bir başka alanda da tüketici. Bir taraftan yüksek kâr ederken diğer taraftan şikayetçi oluyoruz. İki yıl önce 135 bin TL’ye aldığı otomobili bugün 950 bin liraya satmayı düşünen bir kişi konut fiyatlarındaki aşırı artıştan dert yanıyor! Böylece bir kısır döngü içinde el birliği (!) ile enflasyon canavarını büyütüyoruz. Kimse bir ‘tık’ az kar edeyim düşüncesinde olmayınca, herkes ‘şikayet’ makamında oluyor. Ancak kimse de ‘ayna’ya bakma ihtiyacı hissetmiyor…





