Bozkırın türküsünü en güzel rüzgar söyler. Bu türküyü eskiden atlar, yüzü kavruk bozkırın insanları ve çoban köpekleri dinlerdi. Günden güne azalan bir dinleyicisi var rüzgarın. Atların çoğu bozkırın sonunu gördü. İnsanların birçoğu da bozkırın kahrını çekmekten, vereceği hediyelerden vazgeçti. Bozkırın türküsünü dinlemekten vazgeçmeyen bir tek çoban köpekleri ve kaderleri bozkıra yazgılı adamlar kaldı.

Orta mektebe gidiyordum. Yaz tatillerinde daha inşaata gitmiyor, köye gidiyordum. Bir sabah uyandığımda Duman'ın duvar dibinde inlediğini gördüm. Yanına vardığımda boynundan ve ön ayaklarından yaralandığını gördüm. Aklıma ilk gelen bir tüfekti. Bir tüfek olmalıydı yanımda ve Duman'ın acısına son vermeliydim. Oysa, ona şifa vermeyi, onu iyileştirmeyi düşünmem gerekiyordu. Düşünemezdim. Zira, bozkırda bir it yaralanmışsa iflah olmazdı. İyileşse bile o artık yenilmiş olmanın boynu büküklüğüyle tüm kapılardan kovulurdu. Dişi itler yüzüne bakmaz, çobanlar yaralanmış, güçten düşmüş iti sürünün yanına almazlardı. Kavgadan sonra temiz bir ölümdü bekledikleri. 

Daha küçüktüm. Köye itlaf ekibi gelmişti. Köyde en aşağı on beş köpeği ya zehirlediler ya da gözümüzün önünde tüfekle vurup öldürdüler. Sanırsınız Bebek’te, Taksim Meydanı’nda yaşıyorduk ve bu köpekler başıboştu. Oysa boşboğazın biri 'Köydeki köpeklerde kuduz var' deyip itleri şikâyet etmişti. Ondan sonra da sürülere kurtlar dadanmış, telef üstüne telef olmuştu. İyi hatırlıyorum, bir gece on dokuz koyunumuz ağır yaralı ağıla serilmişti... Boynu ve kuyrukları parçalanmış, yiyemediği koyunu puştluğuna ala canlı bırakmıştı kutlar. Diğer bir sürü ise Tirkeş Tepesi çevresinde kurdun gazabına uğramıştı. Duman, o zamanlar daha enikti. 

Duman üç kurtla boğuşmuş. Birini indirmiş,  diğerleri de Duman'ı fena yaralamışlar. Kurtlar sürüden bir kuzu bile alamadan kaçmışlar.

Sürüyü kurtaran Duman ikindiye kadar can çekişti. Tam kapımızın önünde, bir duvar dibinde, gözümüzün önünde canını teslim etti. Vazifesini yapmış olanların erinciyle, hanemizden bir fert gibi, tam da kapımızın önünde. Bir tüfeğim yoktu. Acısını dindiremedim. Acısını dinledim.

Duman, bozkırın türküsünü söyleyen rüzgarın dilinde bir bozlak olup asılı kaldı orada bir yerde. Dumanı hâlâ tütüyor; bozkırı terk edenlere inat. Ayaz da olsa bir çoban köpeği sürünün önüne canını sürer, asil insanlar gibi.

Şimdi bu hikâyeyi neden anlattım?

Sürüye, kuzulara, korumaya, bozkıra ve hayallere inanan insanlar yaralanır. 

Diğerleri ise yararlanır. 

Ne kadar yaralanırsak o kadar iyi! Bu, ömrümüzün boşa gitmediğinin delilidir. Kavgadan sonra temiz bir ölüm ise beklediğimiz, varsın yaralanalım; yararlanmanın insanca olmadığını bilerek...