Allah (cc) Kur’an da neden zamana yemin etmektedir? Kur’an bütünlüğü içerisinde Allah’ın yemin ettiği konuların iki kısımda olduğu görülecektir. Yemin edilenler ya insanlar tarafından inkâr edilmiştir ya da insanlar tarafından ihmal edilmiştir. Allah bundan dolayı yemin eder. “Ey insan! Bunların farkında ol, onları önemse, değerlendirmeye bak, bunların hakkını ver.” demektir.

Eğer Allah’ın yemin ettiği bir konu insanlar tarafından inkâr edilmişse, bu yemin ikrar ve tespit manası taşır. Yani inkârın zıddı bir mana taşır. Mesela insanlar ölümden sonra dirilişi inkâr ederler, kıyameti inkâr ederler. Allah kıyamet gününe yemin eder. “Kıyamet gününe yemin olsun ki” diyerek, sen inkâr ediyorsun ama senin inkâr etmen yok olduğu anlamına gelmez, bu gerçek senin karşına çıktığında göreceksin demektir.

Eğer Allah’ın yemin ettiği konular insanlar tarafından ihmal ediliyor ise, Allah’ın bu yemini ikram ve değerlendirme, ona değerini iade etme manası taşır. Yani insanlar zamanın değerini bilmezler, Allah zamana yemin eder. Gecenin değerini bilmezler geceye yemin eder. Gündüzün değerini bilmezler gündüze yemin eder.

Leyl 1-2-3. “(Karanlığıyla) bürüyüp örttüğü zaman geceye, açılıp parladığı zaman gündüze, erkeği ve dişiyi yaratana ant olsun ki!”. denilir.

Müslüman zamanı nasıl düzenlemelidir?

Zaman üç kısımdır bunlar; birinci kısmına geçmiş zamanı ifade eden yaşanmış olarak “mazi” diyoruz. İkincisi kısmına içinde bulunduğumuz bir an var ki şimdiki zamanı ifade eden buna “ânı dâim” derler. Üçüncüsü de yaşamak niyetinde olduğumuz, yaşamayı murat ettiğimiz “müstakbel/istikbal” dediğimiz gelecek zamanı ifade eder. Bu üç kısmın içerisinde insanın geçmişle, anla ve gelecekle zihinsel ve psikolojik bir ilişkisi vardır.

Geçmiş artık tekrar yaşanabilecek, geri çekilebilecek, zemini ve imkânı kaybetmiştir. Kur’an’a göre geçmiş kayıt altındadır ve hesabı vardır. Her insanın bir kitabının olduğundan bahsediyor. Allah (cc) Kur’an-ı Kerim İnfitâr Suresi 10-11-12. ayetlerinde “Hâlbuki sizin üzerinizde elbette (yaptıklarınızı) hıfzeden (kayıt altına alan), şerefli kâtipler vardır (ki), onlar yaptıklarınızı bilirler.” Buyuruyor.

Kur’an bizden geçmişle ilişkimizden ibret almamızı, değerlendirmemizi, geçmişi tahlil etmemizi istiyor. Bunun da yolunun tövbe olduğunu zikrediyor. Yani geçmişte yaşanan kötü, istenmeyen, pişman olunmuş olan hatıraların tamirinin, telafisinin imkânı ancak tekrar yapmamak üzere tövbe ile mümkündür. Gelecek ise Kur’an’da ihtiyat ile tedbir edilmesi gereken bir zemin olarak zikredilir. Yani Müslüman insan geleceği düşünmeli, geleceği planlamalıdır. Geleceği düşünüp, planlarken de şu anda ifa etmesi gereken görev ve sorumluluklarını ihmal etmemelidir.

Anı nasıl değerlendirmemiz gerekiyor?

İçinde bulunduğumuz zamanda Allah’ın bize yüklediği görev ve sorumlulukların farkında olmamız gerekiyor. Geçmişin hatıralarına ve geleceğin hayallerine takılıp, anı ihmal etmememiz gerekiyor. Tekrarı mümkün olmayan anı rastgele değil, planlı yaşamamız gerekiyor.

Onun için Müslüman’ın zihninde namazla bir zaman mefhumu oluşturmak, disipline etmek istiyor. Adeta gün içerisinde insana balans ayarı çekiyor. İnsanın bozulan ayarını, istikametini düzeltmek için bir gün içerisinde belirlenen vakitlerde Allah’ın huzuruna çıkmasını emrediyor.

Kur’an’da namazın “kitâben mevkûtâ” olarak belirlenen vakitler içerisinde icrasının farz kılınmasının sebebi de budur. İnsanın varlık bilinciyle zaman bilinci arasında çok anlamlı bir ilişki vardır. Zaman mefhumunu kaybeden insan, varlık bilincini de kaybeder.

Onun için Kur’an bazı zamanlara atıf yapıyor. Bazı zamanları diğer zamanların önüne çıkartarak insanın yenilenebileceği, arınabileceği, kendisini tazeleyebileceği zaman içerisinde adeta istasyonlar oluşturuyor.