Yunanistan’da muazzam bir trajedi yaşanıyor. Ve bu yaşananların asıl sorumlusu Yunanistan değil, o muhteşem üçlü: IMF, Avrupa Merkez Bankası ve Avrupa Komisyonu…

2010’da Yunanistan’ın “Avrupa bankalarına” (ki bunların büyük kısmı Alman ve Fransız bankalarıydı) borçlarını ödeyemez duruma gelmesiyle birlikte bu muhteşem üçlü devreye girdi ve zaten ekonomik krize girmiş olan Yunanistan’a ciddi şekilde kemer sıkması durumunda borç vermeyi taahhüt etti. Tanıdık geliyor mu? Yunanistan epey ayak sürüse de sonunda bu ağır şartları kabul etmek zorunda kaldı.

Yunanistan’ın bu süreçte muhteşem üçlüden aldığı borcun yüzde 90’dan fazlası yine Yunanistan’ın borçlu olduğu Avrupa bankalarına gitti. Bu bankaların özel banka olduğunu ve verdikleri kredinin geri dönüşünden kendilerinin sorumlu olduğunu söylemeye gerek var mı? Bankacılar tam da riskten para kazanırlar ve… riskten para kaybederler. Fakat, 2008 kriziyle birlikte görüldü ki finansal kesim kar ederse kar etmiş olur, zarar ederse de zararı tazmin edilir. Kimden? Tabii ki halktan…

Muhteşem üçlü, kemer sıkma politikasında diretirken Yunanistan’ın bu politikayla düzlüğe çıkacağını söylüyordu. Onlara göre, Yunanistan bir kere “piyasaların güvenini kazanınca” (ah şu piyasalar ve onların güveni!) ekonomi büyümeye başlayacaktı.

Fakat tam tersi yaşandı. Her zamanki gibi… Peki, neden kemer sıkma politikasında direttiler? Yunanistan hükümetinin topladığı vergilerin “daha büyük kısmı” Avrupa bankalarına gidebilsin diye! Yani, asıl dertleri “Yunanistan düzlüğe çıksın da borçlarını ödeyebilsin” değildi. Asıl dertleri “Yunanistan borçlarını hemen, şimdi, acilen ödesin” idi. Kime? Tabii ki bankalara, hani şu “özel” olan…

Evet, muhteşem üçlü olaya hem kısa vadeli bakıyordu hem de tek dertleri o özel bankaların o cici, o güzel paralarına kavuşmalarıydı. Yunan halkı umurlarında bile değildi. Aynen Suriye veya Doğu Türkistan halklarının umurlarında olmadığı gibi…

2010’dan bu yana Yunanistan ekonomisi yıldan yıla muazzam ölçüde küçüldü. Ekonomi toplamda yüzde 26’dan fazla daraldı. Yani üretim 100’den 74’ün altına düştü! Genel işsizlik oranı yüzde 25’in üstüne çıktı. Gençlerde ise yüzde 50’nin üstüne… Maaşlar düştü, sosyal olanaklar muazzam bir kesintiye uğradı. Emekliler mahv-ü perişan oldu. Fakirlik aldı başını yürüdü. İntihar oranı yüzde 35 arttı.

Peki, sonuçta Yunanistan borçlarını daha iyi ödeyebilecek bir noktaya mı geldi? Kesinlikle hayır. İşin en berbat tarafı da bu… Yunanistan’ın borcunun milli gelirine oranı yüzde 120’lerden bu süreçte yüzde 170’lere çıktı! Kemer sıkma Yunanistan’ın ihtiyaç duyduğu tam da son şeydi. İşsizlik oranı yüzde 25’in üstünde iken, yani insanlar çalışamıyorken nasıl borcunuzu ödeyebilirsiniz? Yunanistan tam da daha çok çalışarak bu krizden çıkabilirdi. Daha az çalışarak değil.

Ve son 5 yılda yaşananlardan hiç ders almadıklarını gösterircesine muhteşem üçlü Yunanistan’dan kemeri daha da sıkmasını istiyor. Çipras da muhteşem üçlünün Yunanistan’a ültimatom verdiğini ve asıl amaçlarının da Yunan halkını aşağılamak olduğunu açık açık söyleyerek işi referanduma götürmeye karar verdi. Ve Çipras’ı onaylarcasına, Avrupa Komisyonu Başkanı Juncker, Yunan halkının “ölümden korkup da intihar etmemesi gerektiğini” söyledi! Yunanistan asıl muhteşem üçlüyü dinlerse intihar etmiş olacak. Referandum Yunanistan için hayır’lı olsun. Vesselam…