Dünyanın her yerinde koalisyon demek kulislere ve rakip partilerin hesaplarına paylaştırılmış devlet demektir. Aynı anda birkaç siyasi odağın sağından solundan çekiştirdiği devlet mi olur? Demokrasi ve yaygın temsiliyet laflarıyla süslenmiş bir tuzaktan başka bir şey değildir koalisyon. Üstelik bilakis temsiliyet krizidir ve parçalanmış devletin yerleşik düzene yem edilmesidir.
Tam burada 400 milletvekili sayıyla ilgili başkanlık sistemine geçişle ilgili, Meclis’te iktidar partisinin gücüyle ilgilidir, evet ama en çok da birlik olmayla ilgilidir.
400 milletvekilini bir partiye vermiş Türkiye, dünyaya meydan okuyan Türkiye’dir. Her türlü derdimizi kendi kendimize çözebiliriz, biz kararlıyız ve Batı’nın çizdiği yol haritalarını cesurca reddediyoruz demektir. Dikkat buyurun: AK Parti’ye demiyorum, bir partiye diyorum.
Yüksek gösterge faiziyle devleti soymak isteyen bir banka, aradığı çatlağı ancak sağa sola parçanmış bir siyasi iradenin elindeki devletin içinde bulabilir. 400 milletvekilini bir partiye vermiş millet, her türlü sızma için bütün çatlakları kapatmış demektir.
Askeri mevcut, silahlar, para vesaire vesaire… Bu kalemlerin hepsi bir devleti güçlü yapan özellikler. Kabul. Doğru. Fakat asıl güç ne parada ne silahta. Asıl güç birlik olmakta. Milletini arkasına almış, hep birlikte ortak hedefe yürüyen bir devleti sarsacak kadar çok parası yok bu dünyanın. Silahları da yok, entrikaları da.
Ben ne istediğimi biliyorum. Bir hedefim var ve koca bir millet olarak aynı hedefe inanıyoruz. Bu amaca gidiş yolları konusunda aramızda tartışabiliriz; ama söz konusu devletimiz olduğunda hep birlikteyiz, bizimle ilgili bütün heveslerinizi kursağınızda bırakırız demenin en iyi yoludur 400 milletvekili.
Devlet kurumlarının uyum içinde çalışmasını istiyorum. Ortak hedeflerde birbirinin ayağına basan değil, destekleyen siyasiler istiyorum. Savunmaya A Partisi, eğitime B Partisi, ekonomiye gücü kimin yettiyse onun partisi baksın hesaplarıyla çok parçalattık biz bu ülkeyi. “Denge” denilen aslında çıkar hesabı olan bu iğrenç sistemlerde siyasiler bir karar verirken kırk dereden su getirirdi eskiden. Askeriye ne der, koalisyon ortağı ne der, öbür parti ne der, kendi partim ne der, medya patronları ne der, TÜSİAD ne der, Amerikan Elçiliği ne der diye diye imza atardı bakanlar. Çoğunda iş işten geçmiş olurdu, muhtemelen hatalı olan imza daha da zararlı hale gelirdi. Bu sistem Batı’nın hep işine geldi. Buna özgürlük dediler. Demokrasi dediler.
Bugün geldiğimiz noktada ülke olarak bir partiye 400 milletvekili verirsek, Kraliçe’ye, İsrail’e, Amerikan Senatosu’na, Localara demiş oluyoruz ki haddinizi bilin! 400 milletvekilini bir partiye verirsek, çık dışarı, elini ayağını çek bu ülkeden, elimde kalırsın demiş oluruz.
Dünyaya meydan okuyan yeni Türkiye’ye selam olsun.