Öteden beri, başını CHP’nin çektiği ve yeminli Erdoğan düşmanlarının katkı verdiği bir operasyonun hedefinde Fahrettin Altun var…

Bu saldırıların Türkiye ölçeğinde birçok örneği mevcut lakin Türkiye’yi doğrudan hedef alan ‘dış odaklar’ bu operasyonların düğmesine basan asli failler…

İşte, henüz dumanı tüten bir gelişme…

 *

İngilizlerin ünlü haber ajansı Reuters, kendi resmi sitesinde 31 Ağustos tarihli bir değerlendirmede, doğrudan Fahrettin Bey’i hedef aldı.

Yapılan değerlendirme içeriği, Türkiye’deki tamamen muhalif medyanın ileri sürdüğü suçlamalar ve iftiralardan müteşekkil.

Bütün Türk medyasını töhmet altında bırakan mahut yazının asıl amacı tabii ki, Cumhurbaşkanına saldırabilmenin argümanlarını oluşturmak.

Bunun için Türkiye’deki refiklerinden farksız olarak bütünüyle yoruma ve hatta vehme dayalı; ‘çamur at, izi kalsın’ taktiği ile hareket edildiği çok açık…

 *

Peki, bu neden böyle?

Hiç şüphe yok ki, asıl maksat, Cumhurbaşkanlığı sistemi ile birlikte hayatımıza giren İletişim Başkanlığı’nı oyun dışı bırakmak…

Gerek yurt içinde ve gerekse yurt dışında başta ‘dezenformasyon’ olmak üzere Türkiye aleyhindeki tüm gelişmeleri yerinde tespit ve karşı argümanlarla kamuoyunu bilgilendiren bu kurum, doğal olarak Türkiye düşmanlarının dikkatlerini çekti.

Ulusal ve uluslararası platformdaki bu doğru bilgilendirme çalışmalarının rahatsızlık verdiği kesimler harekete geçti böylece…

CHP’lilerin organize bir biçimde saldırmalarının arka planında, bahsini ettiğimiz bu rahatsızlık var elbette.

Fahrettin Bey’in evinin tarassut altına alınmasından tutun da doğrudan hedef gösterilmesine kadar bütün yasa dışı yollar denendi. Öyle ki, ‘haneye tecavüz’ olduğunda hiç şüphe bulunmayan Üsküdar İlçe Başkanının evi fotoğraflama eylemine İl Başkanı sahip çıktı ve pervasızca bu yasa dışı ahlaksız eylemi devam ettireceklerini söylemekten içtinap etmedi.

 *

Başta da dedik, İletişim Başkanlığı, içte ve dışta Türkiye aleyhindeki dezenformasyonu izale edip, sahici ve gerçek bilgilerle kamuoyunu aydınlatmak vazifesini deruhte etmiştir.

Geçmişte buna benzer bir yapı olmadığı için uydurulan bir yalan, ileri sürülen iftira mahiyetli bir iddia, hayli olumsuz etkiler üretiyor, bu olumsuzluğu bertaraf etmek için çoğu zaman geç kalınmış olunuyordu.

İşte, İletişim Başkanlığı ve onun şahsında Fahrettin Altun, bu yalan ve iftira tekerine çomak sokmuştu.

Muhaliflerce ve besleme/fondaş medya marifetiyle üretilen yalanlar, anında faillerinin suratına çarpılıyor, kamuoyu en kısa sürede gerçek bilgiyle aydınlatılıyordu.

Bu hususa çok iyi bir örneklik teşkil eden, gazeteci Cüneyt Özdemir’in Kaşıkçı cinayeti ile ilgili değerlendirmesini tekrar aktarmakta fayda mülahaza ediyorum.

 *

Özdemir’in yazdığını bir kez daha hatırlayalım…

“Cemal Kaşıkçı cinayetinin anlatıldığı DESSIDENT belgeselini seyrettim. Beğendim. Cinayetin çözümünde MİT'in rolünü bir kez daha gördüm. MİT'in bu başarısı ve başta

Fahrettin Altun’un uluslararası başarılı medya iletişimi olmasa cinayet gerçekten Türkiye'nin üzerine kalabilirmiş.”

 *

Ne kadar ilginç değil mi?

Herkesin, hepimizin bilgimizin dışında gelişen bu hadisede meğer neler olmuş neler!

Cüneyt Özdemir’in de altını çizdiği gibi, MİT ve İletişim Başkanlığı olmasa, belki de Türkiye uluslararası arenada hiç yoktan suçlu durumuna düşecek, uzun yıllar üzerine atılmış bu iftirayla cebelleşip duracaktı!

 *

Evet, mesele asıl olarak Türkiye ve Türkiye’nin çıkarları.

Türkiye’ye doğrudan saldıramayanlar Erdoğan’a, Erdoğan’a doğrudan saldırmayanlar da Fahrettin Altun’a saldırıyorlar. Tıpkı geçmişte Hakan Fidan’a saldırdıkları gibi…

Hatırlanacağı üzere Şubat 2012 MİT kumpası hadisesinde de, bahsini ettiğimiz güç odakları, FETÖ ihanet şebekesini tetikçi olarak kullanmış, Hakan Fidan üzerinden Erdoğan’ı indirmeyi ve Türkiye kalesini düşürmeyi hedeflemişti…

Şimdi de kullanılan tabii ki aynı yöntem.

 *

Aslında bu saldırıların arka planında gizli bir itiraf da var.

Bunu, Yunan Kathimerini Gazetesi hayranlık suretinde, Reuters de saldırarak ve muhatap kaldığı bu zorlu gücü etkisizleştirme girişiminde bulunarak yansıtıyor.

Bize düşen, her daim âgâh olmak…