Rus Büyükelçisi öldürülme görüntülerini defalarca seyrettim. Korkusuz bir şekilde silahını belinden çıkartan o genç polis ezberletildiği her halinden belli bir kaç cümleyi kurduktan sonra yine yapması gerektiği şekliyle silahını ateşliyor ve büyükelçiyi öldürüyor. Ve ölmeden de buradan çıkmam diyerek. Zannedersiniz ki bir tiyatro sahnesi sahnedeki takım elbiseli genç de rol yapıyor.

Dünyaca ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov Gün Olur Asra Bedel adlı romanında bir insanın beyninin yıkanarak efendilerinin nasıl kulu, kölesi olduğunu ve bu insanın mankurtlaştırıldıktan sonra aldığı emirle annesini bile gözünü bile kırpmadan öldürdüğünü anlatır.

İşte Rus elçiyi vuran bu katil polis de FETÖ’nün mankurtlarından biri. Nasıl 15 Temmuz’da FETÖ’nün mankurtları gözlerini kırmadan, hiç düşünmeden hem de din adına kendi dindaşlarına, kendi milletinin fertlerine savaş açmıştı. Bu FETÖ’cü polis de aynı şekilde aldığı görevi ölümü pahasını yaptığını zannetti. Çünkü FETÖ’cülere göre verilen emir sorgulanmaz ve bu yolda ölüm de şehitliktir.

FETÖ’cülerle mücadelenin bu ülkenin en zor imtihanı olduğunu bir defa gördük ve bu tür mankurt FETÖ’cü saldırıların devamının geleceğini de tahmin ediyoruz. Çünkü bu FETÖ’cü mankurtlar tamamıyla aldıkları emirle hareket ediyorlar, sorgulamıyorlar, sorgulatmıyorlar. Ve işin en acısı bu iş İslam dini adına yapıyorlar. Namazlarını kılıyorlar, görünür tüm dini vecibelerini yerine getiriyorlar ama cennete gitmenin yolunun FETÖ’den geçtiğine inandırılmışlar. Onun kendilerine öteki dünyada şefaat edeceğini zannediyorlar.

Bu Anadolu’nun en ücra köşelerinden çıkmış fidan gibi, gül gibi çocuklar nasıl oluyor da bunların ağına takılıyorlar? Nasıl oluyor da bunların emrine giriyorlar? Nasıl oluyor da o yüzüne bile bakmaya doyamayacağınız gençler birden aldıkları talimatlarla canavara, gözü dönmüş katile dönüşüyor?

Bu soruların cevabını vermek çok acı olacak ama bu devlet yıllarca milletin diniyle, diyanetiyle uğraştı.

Yıllarca elit bir zümreye inanan insanları ezdirdi. Bu milletin sakalıyla uğraştılar, başörtüsüyle, namazıyla, orucuyla uğraştılar. Camilerin kapısı hep açıktı ama Diyanet yıllarca etrafında din adına olan bitene hep seyirci kaldı.

İşte tam bu noktada okumak, ekmek mücadelesi yapmak için yola çıkan gençler kendileriyle ilgilenen, dersleriyle, okullarıyla ve sorunlarıyla ilgilenen abilerin ve ablaların tesirine girdiler. Onların sayesinde sınıf geçtiklerini zannederek ilgilerini artırdılar. Bu çocukların anne babaları da çocuklarımız namazlı abdestli insanlarla beraber diye bu durumdan memnun oldular. Sonrasında destek oldular. Bu destekler çığa dönüştü, şirketlere dönüştü…

Okudular avukat oldular, savcı, hakim, polis, asker, müdür, amir velhasılı kelam her şey oldular.  Çalınan sorularla geldikleri makamları hiç sorgulamadılar. Kul hakkına girip girmedikleri sorulduğunda i ise bu makamlar için her yolun meşru olduğunu ve din-i mübin-i İslam’a hizmet ettikleri söyletildi kendilerine.

Tüm yollar meşruydu artık onlar için. Her bir usulsüzlüğün, akla takılan sorunun FETÖ tarafından bir açıklaması yapılıyordu anında. FETÖ’ye inanmamak şeytana uymak, dinden çıkmaktı onlar için. Artık sıra adam öldürmeye gelince onun da fetvası hazırdı. Şehitlik. Vurduğun da şehit, vurulursan sen de şehitsin…

Bu yazıya daha çok ilave edecek şeyler olabilir ama bir kaç cümleyle toparlarsak biz doğunun çocuklarını dinden kopartıldıktan sonra kaybettik. FETÖ’nün çocuklarını ise dindar olacaklarını zannettiğimiz için kaybettik. Önümüzde sıkıntılı süreçler var. Yine PKK’nın mankurtları canlı bomba olarak karşımıza çıkacak. Yine FETÖ’nün mankurtları intihar saldırıları yapacak bunu biliyoruz ama artık bir yerlerden yeni neslin, imanlı neslin inşasına başlamalıyız. Çünkü başka çaremiz yok…