Siyasi yasakların kalkmasının ardından Demirel 1991 yılında iktidara bir kez daha ulaşmak için bildiğiniz açık arttırma siyasetine tevessül etmişti.

Siyasi müzayede kavramını literatüre kazandıran ifadesi ise; “Kim, ne veriyorsa beş fazlası…” idi.

Sonrasında Demirel, bu taktiğin kısmen de olsa tuttuğunu görünce; “Herkese 2 anahtar” sözü verdi.

1’i ev diğeri araba anahtarıydı.

Bunu başaramadığı gibi memleketi yıkıma sürükleyen bir süreci de başlatmıştı.

Devleti, özel bir şirket konumunda olsaydı, ‘konkordato’ ilan edecek duruma getirmişti yani. 2001 krizinden neredeyse hiçbir farkı olmayan bir ekonomik krizin, artık sahici manada ‘baba’sıydı Demirel…

Yıllar sonra Cem Uzan bu taktiği denedi.

Ekmek arası döner mitinglerinde mazotu 1 liraya vereceğini taahhüt ediyordu.

Açık söylemek gerekirse hayli başarılı da oldu.

Partisi, yüzde 7 gibi hiç de azımsanmayacak bir orana ulaşmıştı.

Bu işporta siyasetini, şimdilerde Kılıçdaroğlu devralmış görünüyor.

Bol keseden seçim vaadinde bulunan Kılıçdaroğlu’nun, kaynağa yönelik soruları, “Benim adım Kemal, ben bulurum” ya da “Ben eski maliyeciyim, hesap uzmanıyım” gibi ancak mizah dergilerinde rastlanılacak argümanlarla cevaplaması, esasen ciddiyetinin de göstergesi…

Kılıçdaroğlu’nun eskiye yaptığı vurgu, akıllara ister istemez SSK’yı nasıl batırdığı hususu ile Genel Müdürlük dönemindeki SSK hastanelerinin içler acısı durumunu getiriyor.

Eski batakçılardan olan Kılıçdaroğlu, sözüne güvenilmez birisi olduğunu da ‘noter senediyle’ kanıtlamıştı malumunuz.

Vaatlerini notere tasdik ettiren CHP’nin Genel Müdürü, aslında ne kadar güvenilmez birisi olduğunu da bu senetle kayıt altına almış oldu.

Peki, ne vaat ediyor Bay Kemal?

Memleketi batırmayı!..

Evet, onca vaadin özeti, tastamam budur.

Gezi kalkışmasında, 17-25 Aralık darbe operasyonunda şer güçlerle ittifak eden Kılıçdaroğlu ve partisi, bu süreçlerde, üstlendiği tetikçilik rolüne rağmen memleketi batırmayı başaramayınca, son bir gayretle ekonomik iflasa gidecek vaatlere sığınmaktan başka çare bulamamış görünüyor.

Bütün bunların Bay Kemal’e sufle edildiğini elbette ki, biliyoruz.

Tıpkı Paralel İhanet Çetesi’nin servis ettiği gayr-i kanuni iddiaları ‘Milletin Meclisi’ndeki’ grup toplantısında, suç olduğuna aldırış etmeksizin tekrardan çekinmediği gibi, eline tutuşturulan absürt vaatler yekununu da yine aynı pervasızlıkla tekrar etmekten geri durmuyor.

Neden mi?

Zira onu CHP’nin başına getiren güç, böyle istiyor.

Doğrusu bunu, Bay Kemal’den başkası da yapamazdı.

Özenle seçilmiş niteliksiz bir kuryenin, koltuk karşılığı memleketi batırma operasyonuna kalkışması hayli anlaşılır bir durum.

Allah’tan halk, bu gayr-i ciddi yaklaşımın farkında da bütün bu olup biten, mizahi bir şov olarak kayıt altına alınmaktan öte geçmeyecek.

Bay Kemal’in iddialarını ve bu iddialarını savunurken kullandığı argümanları kargalar kahkahayla izliyor.

Ne diyelim!..

Allah da seni güldürsün emi!