Çocukluğunuzu, içinizi bir yoklayın. Dünyanızdaki en güçlü, en bilgili, en yetenekli, en emniyetli, en akıllı kişiyi düşünün… Babanızı yani. Tuttuğunuz takımı onun yüzünden tutmuşsunuzdur büyük ihtimalle. Onun dünya okuması, onun siyasal ve sosyal görüşleri, onun beğendiği yemekler, onun ev düzeni, onun aile terbiyesi, onun sevdikleri, onun sevmedikleri sizi etkiledi. İsteyerek ya da istemeyerek onun gibi oldunuz. Farkında bile olmadan onun kızdıklarına kızdınız. Sebebi hayatınız, ustanız, hocanız, arkadaşınız, sığınağınız, gücünüz, babanız…Allah’a hamd etmek için en belirgin vesilelerden biri yani.

Hatıralarınıza yeniden göz atabilmek ne büyük nimet olurdu. Onunla geçen ve geri gelmeyecek zamanın ne kadar kıymetli olduğunu tahayyül edin. Size sıradan gelen günlük konular bile çok değerli aslında. Eşsiz ve tekrarı imkansız çünkü. Geri dönmek ve o anlamsız sandığınız anların anlamını keşfetmek mümkün değil. Filmlerde oluyor öyle şeyler. About Time isimli film bu yüzden beni çok etkilemişti. Zamanda yolculuk yapabilen baba ve oğlun sürekli bunu tekrar ederek birbirleri ile ve dışarı ile hayatlarını ve hatıralarını düzenlemeleri enteresandı. Çok seviyorlardı birbirlerini ve bu sevgiyi zamanda yolculuk ederek çok yoğun ve zamanı ıskalamadan yaşıyorlardı. Gerçek hayatta olmayacak bu ilişki biçimi keyif vermişti bana.

Filmden gerçeğe dönelim. Biz sevgi dolu bir aileyiz. Bir şekilde belli ederiz birbirimizi sevdiğimizi. Ama hayatın keşmekeşi içinde son sürat giderken durup, park edip bu sevgiye has vakit geçirme imkanımız olmuyor pek. Yolda giderken camdan el sallayabiliyor ve arada sevdiğimizi söylüyoruz çoğu zaman. Bu bile güzeldir ama insanın fazlasına ihtiyacı oluyor belki de…

Aile şirketi filan değiliz. Ayrı işlerim. Yoğun çalışıyorum. İş yoğunluğumda babamın tavsiyeleri, onun tabiri ile “toplantılarımız” bana faydalı olur. Sanırım o da bana tavsiyelerde bulununca kendini iyi hissediyor. Bazen ne diyeceğini bilsem de genelde ondan gelen “toplantı” taleplerini hep yerine getirmiş ve bilmek istediklerini anlatmış, tavsiyelerini dinlemişimdir. Bana da iyi gelir bu. Geçen hafta yine öyle bir telefon geldi. Babamın klasik ifadesi ile “oğlum bir toplantı yapalım” dedi. Beni çağırmak yerine bulunduğum yeri sordu, söyledim. Geldi.

Bana bir ajanda ve o ajandanın fotokopisini verdi. Bunu sana yazdım dedi. İlk sayfasını çaktırmadan açmam ile elektrik çarpması gibi kapatmam bir oldu.Benim doğumum yazıyordu ve hemen görür görmez bulunduğumuz mekanda okumamam gerektiğini anladım. Ayrıldık. Akşama kadar arabamda durdu o ajanda. Akşam eve geldim. Mutfakta açtım. Ağlayacağımı anladım. Yine uygun olmadığını fark ettim. Odama gittim kapıyı kilitledim. Doğumumdan bahisle, “Gökhan, Özekinlerin ilk torunu olarak sevinçle ve heyecanla karşılandı” diye başlayan bir ajanda. Tamamı el yazısı. Benimle hatıralarını, neredeyse bir film perdesine yansıtılacak açıklıkla ve mantık zinciri içerisinde yazmış. Bana kendi penceresinden oğlunu anlatmış. Ağladım.

Doğumumdan itibaren benimle yaşadıklarını. İlk banyomu. Koltuktan düşmemi. Annemle küçük bir aile oluşumuzu, anılarımızı. Aklına benimle ilgili her ne geldiyse üşenmeyip yazmış… Benimle yaptığı faaliyetlerin sebebini. Bana anlattığı konulardaki maksadını. Oynadığımız oyunlarda hissettiklerini. O oyunları oynarken bana kazandırmak istediği yetenekleri. Diğer insanlarla ilişkilerimi. Benimle ilgili isteyip yapabildiklerini, yapamadıklarını, komikliklerimi, “ilk”lerimi, genel özelliklerimi, benimle gurur duyduğunu, vs. Ağladığımı söylemiş miydim?

Yıl yıl, büyürken olup bitenler ne kadar kıymetliymiş meğer. Meğer öyle geçip gitmemiş zaman. Anlamlıymış her dakikası. Böyle hissettiriyor. Her sayfayı açıp baktığımda başka bir konuyu anlıyorum. Aldığımız bir yiyeceğin kutusunda “içindekiler” yazar ya, öyle bir şey. Hayatımın en kıymetli hediyesiydi bu. Saatlerce okudum.Doğumumla başlayan kitabı kendi babasının ölüm haberi geldiğinde bana sarılmasıyla bitirmiş. Sarsıldım. Zamanı donduran bir hediye oldu. Zamanda yolculuk yaptıran… About Time filmi gibi.

Şimdi günlük bir gazetede ilk yazımı yazdım. Bu da benim ona hediyem olsun. Allah ondan razı olsun.

Bu gazetenin başındaki Hakan Albayrak’ı Hakan Albayrak yapan babası Ziya Albayrak’a rahmet, babam Muzaffer Özekin’e minnetle…