İnsanlar yakınlarında olan yanlışları, uzakta olan doğrulara tercih ediyorlar. Alıştığı, bildiği hatta yaşadığı yanlışla hayatını sürdürmek daha kolay geliyor. O nedenle yeni bir doğru karşısında en büyük direnç, “alışılmış düzeni” sürdürmek isteyenlerden gelir. Onlar atalarının yaptığı yanlışlarda ısrar ederler ve de derler ki “Bunlar da kim oluyor, eski köye yeni adet getiriyorlar.” O yüzden resûllerin, nebîlerin, büyük fikir önderlerinin en büyük düşmanları, en yakınlarında bulunan ve yanlışlarda ısrar edenler olmuştur.

Yeni Çağ’da bilgi ve haberlerin hızlı dolaşması sayesinde artık ataların yerini medya almaya başladı. Artık atalara referans yapmak yerine “medya”ya atıf yapılıyor. Yanlış olduğu yakinen bilinen bir meseleyi savunan kişi medyada çok göründü mü bir meşruiyet halkası içerisinde kabul görmeye başlıyor. Sürekli tekrarlanan yanlışın üstü, bir müddet sonra örtülüyor. Kaynağı unutularak doğrular evrenine geçiyor.  Tarihte doğru ve güzel işler yapmış kişilerin bazen aşırı sevgi bazen aşırı nefret nedeniyle yüzyıllar sonra bu nedenle çok farklı bir sembole dönüştüğüne şahit oluyoruz.

Doğruların ve yanlışların yan yana sıralandığına, asla bir araya gelmesi mümkün olmayanların dijital medya sayesinde eşit seviyeye indirgendiğine şahit oluyoruz. İyi ile kötü, doğru ile yanlış cebimizde yan yana taht kurmuşlar. Bir taraftan şeytan dürtüklemesi gibi nefsinizi yoklayıp duruyorlar. Eskiden tarih boyunca süzülüp çağımıza ulaşan algılar, imajlar şimdi dünyanın her köşesinden cebinizdeki telefonda toplanarak sizi sevk ve idare ediyor. 

Gazinoların revaçta olduğu çağda bir sanatçının assolist olması için kaç masasının olduğu sorulurdu. Bir sanatçı sahneye çıktığı zaman kaç kişi onu izlemeye geliyorsa o kadar değerli olurdu. Şimdi ise sizi sosyal medyada kaç kişi takip ediyorsa o kadar değerlisiniz. “Abi paylaşımlarınız kaç tık alıyor?” Önemli olan bu! Ne söylediğinizin, yanlış ya da doğru konuştuğunuzun önemi yok. Paylaşımlarınız ne kadar beğeniliyor. Önemli olan paylaştığınız fotoğraf veya video kaç kişi tarafından izleniyor. Siz bir ürün olduğunuz için kaç kişi tarafından kullanılıyor, tüketiliyorsunuz, herkes ona bakıyor. İşin ilginç yanı gerçek dünyada kullandıklarınızın işe yaramayanlarını çöpe atıyorsunuz. Ancak sanal âlemde ekranda çöp kutusu olsa da çöp diye bir şey yok. Bir şeyi paylaştığınızda onun kaybolması mümkün değil. Yıllar sonra da olsa yaptığınız iyi veya kötü paylaşım gelip sizi buluyor.

Sürekli fotoğraflar videolar paylaşarak ne kadar “önemli” olduğunuzu hatırlatmak istiyorsunuz. Bütün bu görseller içinde en çok kendi suretimizi gördüklerimiz bizi mutlu etmeye başlıyor. Bu şekilde hepimiz bir nevi “narsistleşiyoruz”. Hangi hâl ve durumda olursanız olun mutlu ve güçlü olduğunuz imajını verme gayretine giriyorsunuz. Bu büyük kargaşa içinde kim çok görünürse o öne çıkıyor. Bir müddet sonra öne çıkanın doğru ve yanlış olmasının önemi kalmıyor. Yanlış olan bir şey, bir müddet sonra çok kişi tarafından bilinince içerik kayboluyor, öz yerine kabuk kalıyor. Şimdilik kabukları kırıp işin özüne ulaşmakta çok zorlandığımızı belirtmeliyim. Bu konular üzerinde daha fazla kafa yormamız gerektiği kanaatindeyim.