Bir toplumu oluşturan fertler, ideolojik aidiyetlerine göre davranış geliştiriyor; hak, hukuk, adalet ve dürüstlük gibi önemli kavramlar bu aidiyete göre şekilleniyorsa o toplumda gerginlik bitmez.

Dürüstlük ihtiyaç duyduğumuz önemli erdemlerden birisidir.

Kime karşı olursa olsun dürüst davranmak, doğru, hak ve adaletin tesisi noktasında çabalamak esas olmalıdır.  

Sahip olduğumuz dünya görüşü, inandığımız değerler, benimsediğimiz ideoloji, savunduğumuz fikir, desteklediğimiz siyasi anlayış her ne olursa olsun doğru ve dürüst olmaktan, adaletli davranmaktan bizi alıkoyuyorsa neye inandığımızın ya da hangi düşünceyi benimsediğimizin hiçbir önemi yok.

Hatta düşünce, inanç ve ideolojiler, onu benimseyen kişilerin yanlış söylem ve eylemleri üzerinden zarar dahi görebilir.

Düşünce, inanç ve ideolojiler kendisini güzel temsil eden fertler üzerinden daha rağbet görür hale de gelebilir.

Yanlış olduğunu bile bile bir şeyi savunmak, doğru olduğu bilindiği halde rakibinden geliyor diye karşı durmak, muhalefet etmek değildir.

Herhangi bir yanlışın aynı ideolojiye sahip olduğumuz birinden gelmesi, o yanlışı savunmamız için gerekçe olamaz.

Kendimizi haklı çıkarmanın peşinde olmaktan ziyade, hep birlikte doğru olanın izini sürersek, adil olursak birbirlerimize o zaman iyi yönde değişim ve dönüşüm başlayacaktır.

İdeolojik kaygılarımız dürüst ve adil olmamızın önüne geçmemelidir.

Şayet geçerse ideolojik aidiyetimiz hapishanemiz olur, ideolojik körlük başlar.

Öyle ki, yanlış bilinen doğru, doğru bilinen yanlış olarak savunulur hale gelir.

Bu defa takım tutan fanatikler gibi davranmaya başlarız; kırarız, dökeriz, yakarız, yok etmeye başlarız.

Ağzımız çok iyi laf yapıyor olabilir, görüntümüz yerinde olabilir; fakat eylemlerimiz söylemlerimizle ve verdiğimiz görüntü ile uyuşmuyorsa söylem etkisini kaybetmeye, görüntü anlamını yitirmeye mahkumdur.

Bu kapsamda hamaset ancak hasımlığı artırır.

Bir toplumun barış ve huzur içinde yaşayabilmesi için hamasete ve hasımlığa değil, kardeşliğe, anlayışa ve müsamahaya ihtiyaç vardır.

İnsanlar düşünceleri ve inançları üzerinden değil; eyleyiş, tavır ve duruşları üzerinden saygınlık kazanır.

Kendisinden olmayanları aşağı görmek, kendisi gibi düşünmeyenleri ötekileştirmek, kendisi gibi inanmayanları tahkir etmek, kendi sevdiklerini başkalarının da sevmesi gerektiğini düşünmek ve kendi değerlerini dikte etmek toplumsal gerilimi artırıcı unsurlardır.

Toplumun hiçbir ferdinin kârlı çıkamayacağı toplumsal gerilime değil; toplumdaki her bir ferdin kazanacağı doğruluk, dürüstlük ve anlayışa ihtiyacımız var.