Pensilvanya’daki Soytarı”, yüzlerce insanımızın kanının aktığı 15 Temmuz ihanetinden yedi sene evvel de, masum insanları hedef almıştı. “Medya”, “emniyet” ve “yargı”daki mankurtlarını kullanarak, başta müellif Mehmet Doğan olmak üzere; birçok insanı, silahlı terör örgütü mensubuymuş gibi göstererek, büyük bir zulme imza atmıştı. Manipülatif bir operasyonla, tutsak edilen masumlar aylarca zulüm görmüştü. Medya, emniyet ve yargıdaki FETÖ’cülerin “Tahşiye Soruşturması” diye adlandırdıkları kumpas, ülkemizin gündemini bir hayli meşgul etmişti.

Pensilvanya’daki soytarı”nın ülkemize iade edilmesi için hazırlanan dosyalarda, “15 Temmuz ihaneti” ilk sıradaysa, ikinci sırada da “Tahşiye Kumpası” vardır.

Birçok delil olmasına rağmen, sırf bu ikisi bile “iade” için yeterlidir. Çünkü her iki delil de direkt olarak ülkemizin “bekasını” tehdit eden bir terör örgütünü ve onun başındaki kişiyi göstermektedir. 

Tahşiye Mağdurları arasındaki müellif Mehmet Doğan’ın yazdığı eserler ve arkadaşlarının faaliyetleri, FETÖ’yü “güçlü kılan” ve “meşru gösteren” ne kadar “materyal” varsa, hepsini “çürüten” ve “yok eden” bir ehemmiyete sahiptir.

Pensilvanya’daki şahsın bir soytarı olduğunu en güzel şekilde ortaya koyan bu ilmi eserler sebebiyle, FETÖ elemanları, o günlerde harekete geçmişti. 15 Temmuz ihanetine “Tiyatro” diyerek ortak olanlar, son bir kaç senedir, “Tahşiye kumpası davası”nı “sulandırmaya” ve “manipüle” etmeye çalışmaktadır. 

FETÖ’nün mankurtlarıöylesine bir yapıya sahiptir ki; mağdur ettikleri kişilerle aynı hapishaneye girmeyi göze almış, hatta aynı koğuşlarda kalarak; mazlumların cezaevindeki yaşantılarını, “Pensilvanya’daki Soytarı”ya rapor etmişlerdir. Keza FETÖ, öylesine devlet içinde devlet olmuş ki, “Terör örgütü” diye itham ettikleri kişilerden, sözde örgütün en sadık (!) iki numaralı adamını, “elektrik kesintisi”ni bahane ederek; mahkûmiyetten muaf tutmuşlardır. Hakeza yine bu insanların içine sızan sözde alim (!) ve hoca (!) kılıklı adamlar da, müellif ile birlikte hareket eden kişileri dizayn etmeye çalışmışlardır…

Yahudilik ve Hristiyanlığı “Hak din” olarak lanse eden, ayetle sabit olan tesettüre “Füruat” diyen, devlet eliyle yapılan “Cihad”ı inkar eden, Risalet-i Muhammedi (a.s.m)’ın “umumiyetini” kabul etmeyen ve risalet müessesini “İmanın erkânı”ndan saymayan Fethullah Gülen’e tek bir “söz etmeyenler”in, “Tahşiye kumpası” mağduru Mehmet Doğan’a “yapmadıkları hakaret kalmadı”. Halbuki Mehmet Doğan, FETÖ’cülerin mezkur inkarlarını yazdığı eserlerle “ilmen çürütmüş”, bu “dinsiz hareket”in “can damarını kesmiş” ve tekrar dirilmeyecek bir surette “Kur’an’ın i’cazıyla parça parça etmiştir”.

Mehmet Doğan’a hücum edenler, fikren FETÖ’yle iltisakı bulunan ve beyinlerini “Pensilvanya’daki soytarı”ya teslim etmiş alıklardır.

İlmen mağlup edemedikleri Mehmet Doğan’ı, “türlü bahanelerle mağdur etme gayretine girişenler”, kendisinin, “malını”, “mülkünü” ve “evlatlarının ticaretini”; “manipülatif oyunlarla” olumsuz göstermeye çalışmaktadır. 

Üstad Bediüzzaman hazretleri, başta “26. Lem’anın On Beşinci Ricası” olmak üzere, “Mektubat” isimli eserinde,  “kerametkarane” bir şekilde, bu “münafık”lardan şu şekilde bahsetmiştir: “Ehl-i dalalet, ehl-i ilmi; ilmi vasıta-i cerr etmekle ittiham ediyorlar. "İlmi ve dini kendilerine medar-ı maişet yapıyorlar" deyip insafsızcasına onlara hücum ediyorlar…

Selam ve dua ile…
Fiemanillah