Nobel Barış Ödülü’nün Iraklı Nadia Murad’a verilmesi, Batı’nın Suriye dramına ilk ciddi cevabı gibi görünüyor. Sistematik tecavüze uğramış Nadia’nın duru ve duygu yüklü konuşmasını acıyla seyrediyor ve bir zafer edasıyla paylaşıyoruz. Sesi aniden kırılıp dağılırken, arada bir boğazı düğümlenirken, çaresizliğini içimizde yankılandırmayı başarıyor genç kadın. Hemen yanında buluyoruz kendimizi. Bizimle aynı cephede, mağdurların yanında durduğu için sahip çıkıyoruz sesine.

Nadia’nın formatlanmış olduğu anlaşılan kısa konuşmasının tam ortasında ince bir kılçık batıyor yüreğimize. İçimizden çıktığını bildiğimiz bu hanım birden yabancılaşıyor o cümlede. Cephe değiştiriyor o anda. Birinci elden anlatılan vahşete duyduğumuz haklı öfke bizi hipnotize etmişken geliyor o cümle. “İri dev adam” diye tarif ettiği ilk tecavüzcüsü için “Bana din değiştirmeyi teklif etti!” diyor. Yani Müslüman olmasını istemiş tecavüzcü dev adam. O sırada yüzünde korkunun gölgesi geziniyor. İğrenç bir hatıranın tortusu çöküyor gözlerinin pervazına. “Müslüman olma”ya karşı bir duruş bu… Duygusal ama kurgu. Haklı ama hesaplı…

Videoyu geri alıyorum. Yeniden duyuyorum o sözü. Yeniden bakıyorum Nadia’nın yüzüne. Nobel jürisinin milyonlarca tecavüz mağduru içinden özellikle “Müslüman olmayan” birini seçmesindeki derin hikmeti(!) anlıyorum. Şaşkınlığımın yerini “Tabii ya!” onayı alıyor. (Kimi aklıevvellerin mağdurun ve mazlumun Müslümanı, Müslüman olmayanı mı olur” diye başlatacakları çıkıntılığa hazırım. Mağdurun etnik kimliğini ve dinini hesaba katmamayı bu millet lafla değil içten eylemiyle, samimi feragati ile gösterdi zaten. Uyarınıza ihtiyacımız yok… “Tecavüz edilen Ezidi kadın olunca, ne yani tecavüzcüler haklı mı!” edalı sorgulamanızdan dağlar kadar uzağım. Konu bu değil!)

Konu şu… Tecavüze uğrayan gayrimüslim bir sembolünü sivriltirken, yine o sembolün tanıklığıyla tecavüz edenleri Müslüman kimliğiyle sivriltmek; konu bu. Bu da bir nevi tecavüz. Milyonlarca Müslüman kadının maruz kaldığı bu vahşetin fotoğrafını tersten okutmak bu. Nadia’nın buruşan yüzünde ve titreyen sesinde, Müslümanları tecavüzcü ve gayrimüslimleri tecavüzcü diye algılatma projesi. O duru konuşmanın tam ortasına “Beni din değiştirmeye zorladı!” cümlesini sokuverenin maksadı tam da bu… DAEŞ dediğimiz kokuşmuş vahşet makinasını, kudurmuş kabalık tezgâhını sarık, sakal, cübbe, peygamber mührü gibi sembollerle “İslam” diye takdim eden küresel aklın, kendi kirli hesaplarınca, İslam’ın zarafetle ve merhametle eşleşen asıl imajının tabutuna çaktığı son çivi bu…

Yutmadık. Yutmayacağız.

Çok garip. Tam bu konuyu yazayım mı yazmayayım mi diye düşünürken düştü önüme o video. Dağıstanlı Khabib Nurmagomedov’un (“Habib” diyelim ne zararı var!) “karma dövüş sanatları” dedikleri tuhaf spor adına, hafif sıklet unvan maçında İrlandalı McGregor’u güzelce pataklamasını seyrediyoruz. Niye? McGregor İslam’a hakaret etti diye imiş! İyi güzel de, nihayetinde, bir spor oyunu bu… “Karma dövüş sanatı” demiyorlar mıydı? Varsayalım, Habib’in karşısında peygamber aşığı Ürdünlü Abdelkareem olsaydı, tekme tokat dövmeyecek miydi? Oyunun kurgusunu unutup gerçeklikle irtibatlandırarak, sanki İslam’a hakaret etti diye dövdüğünü söylemek nasıl bir mantık yoksunluğudur?

Şimdi Nadia’nın resminin ve sesini üzerine koyalım şu “IamwithKhabib” hashtaglarını. Niye Habib’leyiz? Müslüman olmayan birini dövdü diye. Müslümanın İslam’ın onurunu koruması niye böyle bir kabalık üzerinden olsun ki? Habib maçı kazandı. Tekme tokatla… Habib’in tekme tokatları ile İslam’ın nezaketli kimliğini gönüllüce tekme tokat nasıl da dövüyoruz! Yok, yok; ben Habib’in yanında değilim. Habib’in spor seçimine saygım var ama Habib’in saldırgan görüntüleri üzerinden İslam savunması yapmak, Nadia’nın o kılçıklı cümlesini yutmakla aynı yerde duruyor.

Sakin olalım. İslam adına yapıldığı söylenen, İslam adına yapılması için özellikle teşvik edilen ve İslam’la eşleştirilen akıl almaz hızla çoğaltılan tüm görüntüler İslam namına kabul edilebilir şeyler değil. Unvan maçındayız yani…

Anlıyor musunuz?