ABD’de sular durulmuyor.

Gösteriler, sokak olayları, eylemler, yağmalamalar, binaları ateşe vermeler her geçen gün artarak devam ediyor.

Koronavirüs sebebiyle zaten sancılı günler geçiren, 40 milyona yakın insanın işsiz olduğu ülkede bir de böyle bir olayın patlak vermesi sıkıntıları daha da büyütmüş gözüküyor.

ABD’de siyahi vatandaşlara ırkçı bakış açısı ve faşist yaklaşım geçmişten bugüne hep bastırılmış bir şekilde süregelmiştir.

Irkçı yaklaşımı asayişi sağlamakla görevli polisler tarafından yapılması ise ayrı bir trajedi.

Hafızalarımızda hala taze olan, bundan tam 4 sene önce yaşanmış iki olay akla geliyor.

ABD’nin iki farklı eyaletinde (Louisiana ve Minnesota) Afrika kökenli iki vatandaşın iki gün arayla polis tarafından öldürüldüğü hadiseden bahsediyorum.

37 yaşındaki cd satıcısı Alton Sterling, iki polis tarafından yere yatırılmış, herhangi bir şekilde karşı koyma durumu söz konusu değilken birden polisin art arda iki el ateş etmesiyle öldürülmüştü.

Haberlerde kaçak CD satıcısı olarak geçen Alton suçunun cezasını mahkemede değil, polislerin tabancasından çıkan kurşunlarla ödemişti.

Diğer bir eyalette (Minnesota) meydana gelen ikinci olayın kurbanı ise 32 yaşındaki Philando Castile’di.

Philando eşi ve dört yaşındaki çocuğu ile birlikte aracı ile seyir halindeyken aracının arka lambasının kırık olması sebebiyle polis tarafından durdurulmuştu.

Philando kimlik ve ruhsatını verirken polis tarafından vurularak öldürülmüştü.

Siyahi bir vatandaşın, aracındaki bir eksiklik sebebiyle, eşinin ve çocuğunun yanında öldürülmesinin yegane sebebi ırkçılık hastalığıdır.

Etkisi farklı eyaletlere sıçrayan son olay bu iki olayla benzerlik arz ediyor.

Minnesota eyaletinin Minneapolis şehrinde sahte 20 dolarla alışveriş yaptığı gerekçesi ile yakalanan 46 yaşındaki George Floyd, elleri arkadan kelepçelenmiş halde, yere yatırılmış bir vaziyette tutulurken, kahraman polis tarafından boynuna basılarak öldürüldü.

Üstelik “Nefes alamıyorum” demesine rağmen, kameraların önünde göz göre göre katledildi.

Bu olay üzerine ülke genelinde gösteriler büyüdü ve Savunma Bakanlığı askeri inzibatları şehirlerde konuşlandırdı.

Güvenliği sağlamakla görevli olan emniyet birimlerinin toplumsal güvenliği tehdit eden keyfi tutumlarda bulunması toplumsal kaosa yol açtığını yöneticiler görmediği müddetçe, hangi önlemleri alırsanız alın bu ateş tüm ülkeyi kapsayacaktır.

İnsanların güvenliğinden sorumlu emniyet yetkilileri insanların hayatlarını nasıl tehdit eder hale gelebilir?

Bir insan renginden, inancından, dilinden, görüşlerini açıklamaktan dolayı nasıl nefret objesi haline getirilebilir?!