Menfaatin karanlık yüzü…

“Herkes, insanlığın kötüye gittiğini kabul eder de, hiç kimse kendisinin kötüye gittiğini kabul etmez.” 

İnsanlığı ne kadar anlatırsanız anlatın, isterseniz bütün gün güzel ahlakın faziletini sayın, anlamak istemezler. Onların doğruları, kendi menfaatleridir.

Birilerinin çıkarları için savaşmak, insanlığa hizmet olarak sunuluyorsa, yanlış dağ gibi büyüyor demektir.

İnsanlık eşittir merhamet diyemiyorsak, ahlak bitmiştir. Zalimliğin dilini yumuşatan bencil zihniyet ‘ yara, haksızlık, acı’ var diyerek vurur insanı yarasından. “Herkes, insanlığın kötüye gittiğini kabul eder de, hiç kimse kendisinin kötüye gittiğini kabul etmez.” der Lev Tolstoy. Evet, bakamaz kimse arkasına.

Bir insanlık kalıbı çıkarılmıştır, yüze gülen arkadan iş çeviren-Bir elini dost omzuna koyan, diğer eli ile dostuyla ekmek kavgasına giren. Biz dünya insanlarını kucaklıyoruz derken, aynı düşüncede olmayana yardım edemeyen zihniyet bu. Komplike, Çetrefil akış hakkaniyetli yaşamaya bitirmeye programlı. Buzlar üstünde, sıcacık bir sevgi dili yani yalancılık. Çıkar sahnesinde akan gözyaşı, hepsi insani duyguları emen sistemin oyunu.

Vicdanları ile bağı kesenler, menfaat değirmeninin dönmesine adarlar yaşamlarını. Kendi doğruları ile kınarlar insanları. Hâlbuki sevginin, merhametin, aşkın, dostluğun, adaletin atası birdir.

Kendi biricikliğini devleştirme mücadelesi veren egoistlerin dünyasında huzur yoktur. Boşlukta oldukları için felaketten, felaket üretirler. Menfaat çizelgelerinde kayma olduğunda telaşlanırlar. Hep bir endişe, memnuniyetsizlik ve acaba durur başköşelerinde.

Kalbini anlamayanlar seni, beni anlar mı?

Çarkın dişlerinde ömrü tamamlarken temiz yüzlere gölge oluşları da, menfaat kindir.

Menfaatin karanlık yüzü seni, sende öldürür. İnsanlık değerlerine hizmet eden, vakur şahsiyetler, hangi şartlarda olursa olsun, kaba ve kirli dil kullanamaz. Aşağılayıcı üslup sahibi, insanlığını kaybetmiş ama çıkarları doğrultusunda hakikati savunan bir oyuncudur. ‘’ İnsanları sevmemekte haklısın diyorum /Ben insanın içindeki insanlığı seviyorum’’ diyor, Angelus Silesius adeta bir uyanış bestesini fısıldarcasına.

Bazen yaşlıların yüz kırışıkları bazen de bir bebeğin ağlama sesini koyup arka fona, insan ve adalet derler. Hangi adalet diye de sorgulamaz kimse?

Çünkü insan toprağın mayası olan merhametin adıdır. Ne kadar zıt olursa olsun aslına, bu hakikat yerleşmiştir kalbine. Kolay inanır, aldanır ve yargılamaz. Ancak menfaatler ters gittiğinde, uyuşmazlık başladığında, insanlık bu mu diyerek kendine yoklama çeker.

İdeoloji düşkünlerinin gönülleri katıdır. İnsanlığa sağır ve dilsizdirler. Menfaatperestlik aşısını yaymak için didinip dururlar. Bu zehir ile yaşamayı onur bilmiş zavallılarda adalet, ateştir. Çünkü devreye makam, para girdiğinde ‘ahlak’ ve ‘Din’ kavramları değişir. Çıkar çarkının dönmesi için, yanlışın adı doğru olmak zorundadır.

Adaletsizliğin, fırsat düşkünü zihinlerin üzeri örtüldüğü yerde başlar zulüm. Kötülükten uzaklaşmanın yolu, insanın kendine yaklaşmasıdır. Sevdiklerine bakan gözlerle kucaklamalı dünya. O, bu diye ayrıştırmadan, kimlik, köken, diye ötekileştirmeden, hiç bir menfaat beklemeden oluşan sevgi diline ihtiyacımız var.

Makamımı kaybedeceğim, kazancım azalacak korkusu ile yaşayanlar bazen öyle bir zaman aralığına sıkışırlar ki; uğruna ruh güzelliğini harcayarak elde ettikleri para da kar etmez. Kalakalırlar labirentin içinde. Ne ilginçtir ki, insanı çıkmaza sürüklemek için canla başla savaşanlar vardır. Menfaat çaresizlikten beslenmek zorunda bırakır kişiyi.

Zevk, hırs, fantezi, hayvani güdüler hastalıklı ruhların meşguliyetlerdir.

Bazen yalnızlığımızla arkadaş olup, dünya adımlarımızı düşünelim. Hatalarımızı, eksiklerimizi gözden geçirelim.

Bugünün penceresine şöyle sesleniyor, Friedrich Hölderlin: “Altüst olacak, umutsuzluktan öleceğini sanacaksın ama iç dünyan seni kurtaracak.” Sabra emanetsiniz…