“Var olmak düşünmek ve hareket etmek demektir. Vakıa hayvanlar da hareket ediyorlar. Lakin onların hareketi şuurlu değildir, alelade yer değiştirmeden, kımıldamadan ibarettir.”
Nurettin Topçu (7 Kasım 1909-10 Temmuz 1975) vefat ettiğinde geride bolca hasretlik ve yarım kalmışlık hissi bıraktı. Tıpkı Celal Ökten, Süheyl Ünver, Fethi Gemuhluoğlu gibi sessiz ve derinden akan bir yeraltı ırmağını andırıyordu. Bu ırmaktan nice haneler suya doydu, nice mütefekkirler yetişti, nice memleket sevdalıları doğdu. O’nun ahlakının temeli ibnü’l vakt yani vaktin çocuğu olmak şeklinde özetlenebilir. İnsanın tüm yapıp ettikleri sonsuzluğun (Allah’ın) yansımalarına ne derece uygunsa insan da o derece özgürdür. Bu özgürlüğün adı da gönülden itaattir. Bu bakımdan irade sonsuz olanın izinden yürüyen ruh ve akıl ile somut âlemi temsil eden hareketten ibarettir. Ahlak da bu sonsuz iradeye dayandığı ölçüde makbul ve tutarlıdır.
“İnançlara indirilen yumruklar, neslimizi bitap bıraktı. Asrın ızdırabı, irade ve iman hastalığıdır. Şefkat ve merhametle tedavi edilecek yerde, kin ve gayzla yumruklanan yaralarımız kanıyor. Vicdanımızın ve imanımızın suikastçılarını boğacak olan işte bu kandır.”

Erzurumlu bir ailenin çocuğu olarak İstanbul’da dünyaya gelen Topçu ilk ve orta öğrenimini bu şehirde tamamladıktan sonra kendi girişimleriyle yurt dışı eğitim bursu kazanarak Fransa’ya giden ilk nesildendir. 1928-1934 arasını Fransa’da geçiren Topçu’nun burada tanıştığı L. Massignon ve M. Blondel ile olan irtibatı düşünce dünyasının temelini oluşturmuştur. Ömrü boyunca geliştirmeye çalıştığı ahlak felsefesi de doğrudan Blondel’in “Hareket Felsefesi”ne dayanır. Topçu buradan edindiği bakış açısını kendi memleketine uyarlayarak yeni bir senteze ulaşmıştır. Bu sentezin temeli ise pozitivist bakış açısını kapı dışarı eden, ilahi olanın çemberinden geçen hareketi merkeze alan bir ahlak anlayışıdır. Ona göre hareket, ruhi bir realitedir. Ahlaklılık, ancak böyle bir ruhi durumda ortaya çıkar. Kaynağı itibariyle manevi hayatı ahlaki hayata bağlayan Topçu, bunun için de “sonlu olanda asla durmayıp, daima sonsuzluğa uzanan hareketin bizzat kendisinin derinlemesine tahlili gerekir” diyerek konuyu özetler. Hareketin tahlili, Topçu’ya göre ahlak meselesinin de tahlilidir.

"Müslüman Türk'ün mektebi, maarif, metafizik ve ahlak prensiplerini Kur' an'dan alarak Anadolu insanının ruh yapısına serpen ve orada besleyen, insanlığın üç bin yıllık kültür ağacının asrımızdaki yemişlerini toplayacak evrensel bir ruh ve ahlak olacaktır… Avrupalı gibi makine aşığı değil, ruh ve vicdan aşığı yetiştirmek istiyorsak, Avrupa'dan aldığımız öğretim metotlarını değiştirmemiz lazımdır.”

Topçu tüm hayatını nümayişsiz, gösterişsiz bir gayretle talim-terbiye çalışmalarına adamıştır. 40 yıllık muallimlik tecrübesinde pek çok şehre sürgün edilmesine rağmen duruşunu bozmadan binlerce öğrenci yetiştirmiştir. Konformizme, materyalizme, modernitenin getirdiği yaşam biçimine, gelenek ve değerlerin aşındırılmasına karşı olmuş; verili olanı sorgulayan, manevi neşveyi yaşamına hâkim kılan, kör taklitçilik bataklığından uzak duran nesiller yetiştirmeyi hedeflemiştir. Bu noktadaki en büyük eleştirilerini de mevcut eğitim sistemine yöneltmiştir.
“Din, insanlar için bilgi kaynağı değil, kuvvet kaynağıdır.”

Nakşibendî mürşidi Abdülaziz Bekkine’den el alan Topçu’nun çalışmalarında 1939 yılında yayınlamaya başladığı Hareket dergisinin önemli bir yeri vardır. Bu dergi aralıklarla 1982 yılına kadar yayınını sürdürerek seçkin bir zümre oluşturmuştur. “Hareket Ekolü” olarak adlandırılan bu çevrede yetişenlerin ekserisi akademide ve yazın çevrelerinde etkin çalışmalara imza atmışlardır. Topçu’nun 21’e ulaşan eserlerini yayınlayan Dergâh yayınları ve çevresi bu hareketi günümüzde de devam ettirme gayreti içerisindedir. Ruhu şad, mekânı cennet olsun.