Güzel ahlâk deyince güzel değerler akla gelir. Yumuşaklık, sabır, şükür, olgunluk, güler yüz, tatlı dil, insanların hal ve hatırını sorma, kin tutmama, affedici olma, yalan söylememe, zina etmeme, içki içmeme, cömert olma, emanete riayet etme, mütevazı olma, verdiği sözü tutma, gıybet ve koğuculuktan sakınma, sû-i zan etmeme...

Güzel ahlâk pek çok ayrıntıyı hatıra getirir. İslâm ahlâkı içerisinde ibadeti artırma, zikir ve tefekkürle meşgul olma, korkuyla ümid arası yaşama da sayılır. Bütün bunlar ise kâmil bir mü’minin özellikleridir. Cenab-ı Hakk kullarının bu sıfatlara nail olmalarını emreder.

İşte bu konular hususunda gelen âyet ve hadisleri sırasıyla olmasa da zikretmeye çalışacağız:

 “Sabreden, dürüst olan, huzurda boyun büken, hayra harcayan ve seher vaktinde Allah'tan bağış dileyenler.” 3 Âl-i İmran 17.

ÖVGÜ ONLARADIR

Bu insanlar övülürler aynı zamanda Rabbimiz tarafından. O övgüye lâyık olmak ne güzeldir kardeşlerim. Zira onlar iyi işlerinin yanında insanları Allah’a da çağırırlar. Müslümanlardan olduklarını rahatlıkla söylerler:

“(İnsanları) Allah'a çağıran, iyi iş yapan ve "Ben Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kim vardır?” 41 Fussilet 33.

İyilikle kötülük bir olur mu? Tabii ki olmaz. O halde iyi ahlâklı insanla, kötü ahlâklı insanın hali de bir olmaz. Kur’an ne güzel tavsiyede bulunur:

“İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur.” 41 Fussilet 34.

Büyük gayeye ulaşmak için sabrederler. İbadete sabırla devam ederler. Allah yolunda, O’nun verdiği rızıktan infak ederler. Yine onlar ki; kötülüğü iyilikle savarlar. Bu konudaki bir âyete bakınız:

 “Yine onlar, Rablerinin rızasını isteyerek sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık olarak (Allah yolunda) harcayan ve kötülüğü iyilikle savan kimselerdir. İşte onlar var ya, dünya yurdunun (güzel) sonu sadece onlarındır.” 23 Ra’d 22.

Kötülüğü iyilikle savmak… Nedir acaba araları ıslah eden iyilik?

İYİLİK VE GÜNAH NEDİR?

Nevvâs İbni Sem’ân (ra) şöyle dedi:

Rasûlullah’ (sav) iyilik ve kötülüğün ne olduğunu sordum. Buyurdular ki:

“İyilik güzel ahlâktan ibarettir.

Günah ise kalbini tırmalayıp durduğu halde insanların bilmesini istemediğin şeydir.” Müslim, birr 14, 15. Ayrıca bk. Tirmizî, zühd 52.

Günah ve kusurlardan, iffetsizlik ve edepsizlikten kaçınan güzel ahlâklı insanlar, kızdıkları zaman bile kusurları affederler. Rabbimiz bu gerçeği şöyle ifade buyurur:

“Onlar, büyük günahlardan ve hayâsızlıktan kaçınırlar; kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar.” 42 Şûra 37.

GERÇEK MÜ’MİN

Emniyet... O ne güzel bir manâ... İnsanlara güven verme, onların emanetlerine riayet etme. Mü’min öyle olur. Çünkü onun peygamberi en emin insandı. Ona bütün Mekke’liler “Muhammedü’l-Emîn” derlerdi. O, gerçek bir mü’mindi. Bu konuda da şöyle buyurur:  

“-Gerçek mü’min, halkın kendisinden malı ve canı hususunda emin olduğu kimsedir.

Hakiki muhacir de hata ve günahlardan hicret eden kimsedir.” İbn Mâce, Sünen, fiten 2.

Şüphesiz ahlâkı güzelleştirmenin en iyi yolu, hata ve günahları terk ederek Allah’a yönelmektir. İbadetlerin farzlarından başka nafileleri de yapmaktır. Kişi ancak o zaman daha da olgunlaşacak ve peygamberî bir ahlâka ulaşabilecektir.

İşte Allah böyle kimseleri sevecek ve rızasına ulaştıracaktır. Hatta o, Allah (c.c.)’ın sevgili ve seçkin kulları arasına girecektir. Bu konudaki şu hadîs-i şerif bu mevzuyu ne güzel açıklayıcıdır:  

Efendimiz (sav) dediler ki:

“- Yüce Allah şöyle buyurdu:

Kim benim velilerimden birine düşmanlık ederse, ona harp ilân ederim. Kulum kendisine farz kıldıklarımdan, Bana göre daha sevimli hiç bir şeyle bana yaklaşamamıştır.

Kulum nafile (ibadet)lerle Bana yaklaşmaya devam eder. Nihayet Ben de onu severim.

Onu sevdiğim zaman işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden bir şey dilerse onu veririm. Bana sığınacak olursa onu elbette korurum.” Buhârî, rikak 38.

MÜ’MİNLERİN SIFATLARI

Âyet-i kerîme ve hadis-i şeriflerde zikredilen bütün bu hakîkatler, gerçek mü’minlerin sıfatlarıdır. Onlara sahip olan kişiler, nefsini terbiye etmiş olgun kimselerdir. Rabbi’nden korkan ve O’nun rızasını talep eden bu mü’minler için, tabii ki ebedî olan Cennet va’di vardır:

“-Rabbinin makamına varmaktan korkan ve nefsini kötü arzulardan uzaklaştırana gelince, şüphesiz onların barınağı ancak cennettir.” 79 Nâziât 40-41.                 

Kişi öncelikle kendi hatalarını görmeli ve onları giderme yollarını araştırmalıdır. Bu da bir hastalık gibi düşünülerek, onun tedavisi için gayret etmelidir. Zira bu bedenin hastalıkları gibi, nefsin de hastalıkları vardır. Daha önce sayılan bu hastalıkların tespitini yaparak, tedavisini ihmal etmemelidir.

Bedenin hastalığında nasıl ki doktora müracaat ediliyorsa, nefsin hastalıklarının tespitinde de, tabii ki mânevî doktorlara başvurmak gerekir. Allah’ın dinini iyi bilen ve o güzel dini iyi yaşama gayretinde olan âlim ve salih zâtlar, insanın mânevî hastalıklarını tedavi ederler. Onları Rasûl-i Ekrem’in (sav) sünnetleriyle, Allah’a yaklaştırır, O’nu sevmelerine vesîle olurlar. Yolu bilmeyene kılavuzluk etmek gibi.

İmam-ı Gazalî (ra) bu konuyu şöyle izah eder:

“Nefsin ayıp ve noksanlarını bilen, felâket ve âfetlerin mâhiyetlerini kavrayan basiret sahibi mürşid ve âlim kimselerle ülfet edip, nefis mücahedesinde böyle zatların tavsiyelerine uymak gerekir. Bu, talebenin hocasıyla olan münasebetidir. Talebenin ayıplarını ve onları gidermenin çarelerini hocalar gösterir.

Yahut da kişi dindar, doğru ve görgülü arkadaşlar bulmalıdır. Çünkü o arkadaş, fiil ve hareketlerinden iyi olmayanlar hususunda ikaz eder.

Hz. Ömer (ra); “Bana ayıplarımı gösteren kimseye Allah (cc) rahmet etsin” derdi.”

NEFİS KÖTÜLÜĞÜ EMREDER

Görmemiz gereken bir hakîkat de şu ki; nefsimiz bize kötülüğü emreder. Hep dünyayı ve dünyalığı ister. Menfaatine düşkündür. Günahlara meyillidir. Bunlar da onun imtihanını sağlar. Allah (cc) hepimizi onun şerrinden korusun!

Bakınız bu hakîkati Rabbimiz nasıl beyân buyurur:

“-Şüphesiz nefis aşırı şekilde, kötülüğü emredicidir.” 12 Yusuf 53.

Hal böyle olunca, biz onun istek ve arzularının zıddını yapacağız ki, onu terbiye edelim. Ona her istediğini verir, her arzusunu yerine getirmeye çalışırsak, istek ve arzularının arkası kesilmeyecek ve bizi Rabbimizin rızasından uzak kılacaktır. Çünkü onun bu durumu, dünyadaki imtihanımızın bir cephesidir. Bu cephede savaşacağız ve ona Rabbimizin emir ve yasaklarıyla cevap vereceğiz ki, imtihanı başarmış olalım.

İşte bu başarıyı elde etmiş kullardan sizlere bir tablo daha! Bakınız şu eşsizliğe!

“-O kullar, verdikleri sözü yerine getirirler; fenalığı oldukça yaygın olan bir günden korkarlar.

-Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği; yoksula, yetime ve esire yedirirler.

-“Biz size Allah rızası için yemek yediriyoruz, sizden ne bir karşılık, ne de bir teşekkür bekliyoruz. Biz çetin ve belâlı bir günde Rabbimizden korkarız,” (derler).” 76 İnsan 7-10.