“Uzatma dünya sürgünümü benim” diyen Diriliş şairi Üstad Sezai Karakoç, çok arzuladığı En Sevgili’ye kavuştu. Bu vuslat, başka bir vuslattır. Bu, anlatılmaz yaşanır. Bu muhabbet insanı daima ağlatır. Sevdasını gönülde hisseden her bir fert, ebedî mutluluğa ancak bu manevi atmosfer içerisinde kavuşur. Gönlü huzur ve saadete erer.

İnsanlık tarihi, Allah sevdasına yanan Hz. Âdem ve Hz. Havva ile başlar. Ama onları cennette kendi haline bırakmayan şeytan, dünya hayatında da çocuklarını kendi haline bırakmamıştır. İmansızlığı kendine rehber edinenlerin dünyada işlemedikleri cürüm ve isyan kalmamıştır. Günümüzde olduğu gibi, evvelki nesillerde de böylesine insan kılıklı yaratıklar toplumları mahvetmişlerdir. Peygamberler ve onların yolunu takip eden seçkin insanlar, hep bunlarla savaşmışlar, daima onlara tebliğde bulunmuşlar; ama Ebu Cehiller misali onların pek çoğu da küfr-ü inadî şeklinde bütün gerçekleri görmezlikten gelerek inkâr etmişler ve yalanlarına devam etmişlerdir.

Tek ve yüce olan Allah’a iman edip O’nun gönderdiği peygamberlere tâbî olanlar, her devirde acı ve ıstırap da çekmiş olsalar doğruluk ve hakikatten asla ayrılmamışlar ve Peygamberlerden devraldıkları tebliğ hakikatini hayata geçirmişlerdir. Son ve seçkin Peygamber Hz. Muhammed Mustafa Efendimiz’e (sav) tâbî olan âlim ve salih kimseler de asla bu hakikatten uzak kalmamışlardır. “Âlimler peygamberlerin varisleridir,”  (Ebû Dâvûd, İlim, 1) buyuran Peygamberimizin (sav) bu sözü, her devirde hayata geçirilmiştir. Onların sayısı az değildir. Cenab-ı Hakk onların hepsinden razı olsun. Zira onlar toplumları ıslah etmek için ellerinden gelen gayreti göstermişlerdir. Bunlar âlim ve velî kimseler olduğu gibi, topluma yön veren şair ve yazarlar da olabilir. Zaten Allah Rasûlü’nün geldiği dönemdeki şairlerin, toplumu yönlendirmede göz ardı edilemeyecek bir üstünlüğü vardı.

ÜSTAD SEZAİ KARAKOÇ

İşte 1970’lerden itibaren kendisini tanıdığımız, sevdiğimiz, heyecanla eserlerini okuduğumuz Üstad Sezai Karakoç da böylesine bir şair ve yazardır. Gerçekten Necip Fazıl ve Sezai Karakoç bizim kuşaklarda çok önemli izler bıraktı. Onları ve benzerlerini okuduğumuz zaman salonlarda ve sohbet meclislerinde daha coşkulu şiirler ve hitabeler gerçekleştirirdik. Mesela Abdurrahim Karakoç’un Hak Yol İslâm Yazacağız şiirini toplu olarak okurduk da, salonlar inlerdi. Âkif’in İstiklal Marşı’nı konferansların öncesinde okurduk. Yine Necip Fazıl ve Sezai Karakoç’tan bölüm bölüm şiir ya da güzel sözler dile getirirdik takdimlerde. Hele o Sakarya Türküsü… Bambaşka bir âlemdi onu okumak… O günlerin heyecanını anlatmak mümkün değildir! Şule Yüksel Şenler ablamızı okurken daha da coşkulu olurduk. Kızıl Pençe piyesini arkadaşlarımızla bizzat hazırlar ve oynardık. Bütün bunlar gençliğimize müthiş bir heyecan verir, aynı zamanda onların enerjisini en güzel yere sevk ederdi.

Diriliş Neslinin Âmentüsü, Diriliş Muştusu, bizler için apayrı bir gönül ve fikir akımıydı. İnsanı diriltiyordu. Gençliğe anlatılamayacak bir heyecan veriyordu. Bu sadece bir geçici heyecan değil, bir fikir olgusuydu. Üstat Necip Fazıl’ın İdeologya Örgüsü gibi insanı Rabbine yaklaştıran en güzel fikir çerçevesini sunmaktaydı.

EN SEVGİLİ EY SEVGİLİ/Sezai Karakoç

Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Uzatma dünya sürgünümü benim
Güneşi bahardan koparıp
Aşkın bu en onulmazından koparıp
Bir toz bulutu gibi
Savuran yüreğime
Ah uzatma dünya sürgünümü benim
Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil
Ayaklarımdan belli
Lambalar eğri
Aynalar akrep meleği
Zaman çarpılmış atın son hayali
Ev miras değil mirasın hayaleti
Ey gönlümün doğurduğu
Büyüttüğü emzirdiği
Kuş tüyünden
Ve kuş sütünden
Geceler ve gündüzlerde
İnsanlığa anıt gibi yükselttiği
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Bütün şiirlerde söylediğim sensin
Şuna dedimse sen Leyla dedimse sensin
Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin Belkıs'ın
Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikârsın bellisin
Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için
Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini
Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini
Ey gönüllerin en yumuşağı en derini
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Yıllar geçti sapan olumsuz iz bıraktı toprakta
Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında
Çatı katlarında bodrum katlarında
Gölgendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba
Hep Kanlıca'da Emirgan'da
Kandilli'nin kurşuni şafaklarında
Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında
Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Ey çağdaş Kudüs (Meryem)
Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha)
Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında
Köle gibi satıldım pazarlar pazarında
Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında
Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında
Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında
Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda
Verilmemiş hesapların korkusuyla
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar mademki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili

*

EY İNSAN! (Üstadın ardından)

Dünü, bugünü unut ey insan!

Allah’a kulluk olsun yolun!

Kardelenler misali delesin nefis geçitlerini,

Kullukta yarış yapasın ey insan!

 

Baksana çiçekler açmış etrafında,

Al yanaklar gülümsüyor dudaklarda,

Bırak artık nefsin hezeyanlarını,

Gir de gör cennet tabakalarını…

 

Güneş doğuyor üzerine karların,

Eriyor katmer katmer buzların,

Gel, gönül bağını kur tarlalara,

Duracak bir gün bil ki başaklara…

 

Sen hey hüzün dolu yürek,

Olasın bükülmez bir bilek!

Yâre uzansın tâ gönlünden,

Varsın duâların içinden…

 

İşte sana iyi bir örnek,

Onu çokça okumak gerek,

Sezai Karakoç derler adına,

Bugün kavuştu o da Rabbine…

*

TOPLUMA YÖN VERENLER

Şair ve yazarlığın zirvesine oturmuş salih kulların,  toplumlara yön vermedeki etkinliğini hepimiz bilmekteyiz. Gerçekten onlar sadece yetiştikleri ve yaşadıkları çağda değil, asırlar boyu bu tesiri gösterirler. Yunus Emreler misali… İşte Sezai Karakoç üstadımız da bunlardan biridir. O ve benzerleri adeta ölmeyen ve asırlarca yaşayan önderlerdir. Tabii ki bunlar Allah’a kul ve O’nun Rasülüne tabi olarak yaşamışlardır. Aksi halde bu mümkün değildir.

DİRİLİŞ NESLİ

Karakoç rahmetli ardında bir Diriliş Nesli bırakıp “En Sevdiği”ne kavuştu. Dünyayı sürgün yeri olarak kabul eden bu güzel insan, gerçekten bu dünyanın geçici heveslerine kapılmadan ve fanî olduğunu bilerek yaşamış, tek Bâkî olan Allah’a kul olmuştur. Ondaki bu özelliği hepimiz görmeli ve ders almalıyız. Bir Dâvâ adamı olan Karakoç,  İslâm’ı her şeyin üzerinde tutmuş, Allah Rasülü’nü de tek rehber olarak kabul etmiştir. Kendisini ise bu yolun bir “işçi”si olarak görmüştür. Böylesine insanlar daha çok dergâhlarda yetişirken, o, kendi mütevazı evini bir dergâh olarak görmüştür.

Gerçek bir şair, yazar ve fikir adamı olarak yaşayan Sezai Karakoç ömrünü Müslüman Dünyası ve pek tabii ki onların başında yer alan Türkiye gençliğinin dirilişine adadı. Diriliş yazıları çok büyük ilgi gördü. Şiirleri insanları bambaşka âlemlere götürdü. Kalplere Muhabbetullahın ışıkları doğdu. Allah’ın bahşettiği bereketli bir ömürle milyonlara bu manâyı taşıdı. İşte cenazesi de bunun apaçık ispatıdır. Şu sözü de bu iman ve diriliş gayretini ortaya koymaktadır: “İnsan Allah’a inancını yenilemeli, tazelemelidir. Bir alışkanlık gibi değil. Bir töre gibi bile değil. Bir mirastır bu ama bir miras gibi de değil. Sanki ilk ve son insan kendisiymiş gibi, Allah’a inancını tazelemelidir insan.”

YENİ DÂVÂ ADAMLARI GEREK

Son yıllarda aramızdan pek çok fikir ve dâvâ adamı ayrıldı. Allah hepsine rahmet eylesin. Ama bizlere düşen şey, onların bıraktığı eserlerle yeni dâvâ adamları yetiştirmek olmalıdır. Allah inancını ve İslâm dâvâsını nesilden nesile aktarmak ancak böyle mümkün olur. Durmak yoktur. Ye’se düşmek ise hiç yoktur. Çalışmak, çabalamak ve gayret vardır. Şüphesiz ki Allah c.c bunun karşılığını verecektir. Ayetinde bu gerçeğe zaten işaret buyurmaktadır:

“Şüphesiz ki insan için ancak çalışmasının karşılığı vardır.” (Necm 62)

Rabbimiz bu yönde çalışmayı ve karşılığını görmeyi nasip eylesin. Bu vesile ile Muhterem Üstada tekrar Allah’tan rahmet ve umduğuna nail olmasını niyaz ediyoruz.

Kabrin Cennet bahçeleri olsun ey güzel insan!