Hafta içinde bir davet aldım. Geleceğin Türkiye’sinde Kültür Politikaları raporu, İLKE İlim Kültür ve Eğitim Vakfı tarafından hazırlanmış. Bu rapor geçtiğimiz cumartesi günü Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezi’nde açıklandı. Raporu görmek ve bir raporun açıklanma şeklini teneffüs etmek için heyecanlandım diyebilirim. Raporun isminde de çıta öyle yüksek bir yere konulmuş ki ciddi bir merak uyandırıyor.

Öncelikle  İLKE İlim Kültür ve Eğitim Vakfı’nı bir kültür politikası raporu hazırlama heyecanını taşıdığı için tebrik ederim. Raporun yazarları; Lütfi Sunar, Osman Ülker ve Firdevs Bulut Kartal’ı verdikleri emekten dolayı da kutlarım.

Raporun açıklanacağı salon dopdoluydu. Geleceğin Türkiye’sinde Kültür Politikaları raporu açıklanacaktı biz derin sessizlikteydik. Keşke kaliteli bir müzik dinleseydik, rapor öncesi bir sergiyi ziyaret etseydik diye içimden geçirdim. Gözlerim sanatçıları ve kültür sanat insanlarını aradı. Neyse TBMM Başkanı Sayın Mustafa Şentop geldi ve program başladı.

Raporu Lütfi Sunar ve Osman Ülker açıkladı. Kaynakçasıyla birlikte 225 sayfadan oluşan bir rapordan bahsediyoruz. Raporun 2018 yılından günümüze kadar yazıldığı ve çalışıldığı söylendi. 4 yılda yapılan çalışmanın daha detaylı ve özenli olmasını beklerdim. Bir raporun öneriler kısmı nasıl başta olabilir? Raporu okumadan yazarların önerisini okumak çok fazla öznel değil mi? Önerilerden en beğendiğim kısmı Kültür ve Turizm’in ayrılması kısmıydı. Fakat neden ayrılması gerektiğine dair doyurucu bir açıklamam okuyamadım ve dinleyemedim.

Raporda TÜİK verilerinin ışığında yapılan yorumlar mevcut. Bunlar maalesef hakiki çıkarımlara götürmekten uzak duruyor. Lütfi Bey, diğer ülkelere oranla Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bütçesinin fena olmadığını söyledi. Sosyal bilimlerde böyle bir yorumda bulunmak ne kadar doğru? Gelişmekte olan bir ülkeyle gelişmiş bir ülkenin bakanlık bütçesi ve kendini gerçekleştirme dinamiği aynı olabilir mi?

Yerel yönetimlerin kültür sanat organizasyonları ve vizyonlarının dağınık olduğundan bahsedildi. Bu yargı için yerel belediyelerin 2018’den bu yana nasıl incelendi? Hangi programına gidildi ve hangi yöneticilerle kültür sanat politikalarıyla ilgili görüş alışverişinde bulunuldu?

Sinema sektörüyle ilgili 2004’te alınan teşvikle birlikte ciddi bir ivme yakalandığı söylendi. 2006 yılında Cannes’te İklimler filmiyle ödül alan Nuri Bilge Ceylan’a haksızlık olmuyor mu? Yalnızca rakamlarla bir kültür sanat okuması yapmak ne kadar doğru? Ayrıca rapordaki tablo 13’te 2005-2020 yılları arasında devlet desteği alıp önemli film festivallerinde ödül alan yerli yapımlar gösterilmiş. Bu filmlerin arasında Almanya adına yarışıp Oscar’a aday olan Türkçe film Mustang de bulunuyor. Benim biraz kafamı karıştırdı.

Özel tiyatrolara bir takım destekler verildiği ama tiyatrocuların memnun olmadığına dair öznel bir görüş beyan edildi. Özel tiyatroların sahiplerine neye ihtiyaçları olduğunu sormadan böyle bir görüşte bulunmak ne kadar doğru? Opera ve Bale ciddi bir bütçeye sahip ama halkta pek fazla karşılığı yok deniliyor. Salon katılımları mı bu karşılığı anlatacak? Bütçenin ciddi olmasındaki yorum neden? Tüm bunlar konuşulurken sanatçılar rapora katılımcı olarak katkı sunamazlar mıydı?

Açıkçası kültürün endüstrileşmesi meselesine eğildiğimiz kadar kültürün asırlar sonrasına nasıl iz bırakacağını tartışabiliyor muyuz? Türk İslâm Sanatları’na özel bir müdürlük açılması gerektiğinden söz ediliyor. Neden Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü revizyona uğrayamıyor. Gelenekli Sanatlar dünya sisteminde çoğu zaman plastik sanatların göbeğinde bile değerlendiriliyor. Müzecilik iyi durumda derken müze ziyaret sayılarına göre mi konuşuyoruz? Müzecilik alanından kimle konuşuldu?  Bienallerin yalnızca Batı tarzı kültür sanat projeleriyle gerçekleştirildiği söylenirken panzehir Doğu tarzı sanat mı?

Müzik ve edebiyat alanına pek gelemedim ama o kısımlarının da sayısal veri üzerinden ilerlediğini görüyoruz maalesef. Kültür ve sanat sayısal verilere hapsedilemeyecek kadar derinlik barındırıyor. Bu durumu unutmuşuz.