Olaylara verilen isimler çoğu kez o ismi kullanan kişinin söz konusu olay hakkındaki düşüncesini ve tavrını da yansıtır.

Bu nedenle kişiden kişiye değişebilir.

Örneğin birinin “devrim”, “cihad” veya “direniş” dediğini bir başkası “ terör” olarak adlandırabilir.

Arap Baharı’yla birlikte Suriye halkının Beşşar El Esed rejimine karşı başlattığı özgürlük mücadelesi de farklı kesimler tarafından farklı adlarla adlandırılmaktadır.

Bu mücadelede Suriye halkının yanında olanlara göre komşumuz da yaşanan bir “ halk devrimi”dir.

Suriye rejimini ve müttefiklerini destekleyenlere göre ise “terör”dür ve dolayısıyla muhalif gruplar da “terör örgütleri”dir.

Suriye’de yaşananlar için “iç savaş”, “mezhep savaşı” ve “vekalet savaşı” gibi başka isimler kullananlar da var.

Bunlar genelde Suriye halkının verdiği özgürlük mücadelesine inanmayan fakat vahşette sınır tanımadığı için savunulacak bir yanı kalmayan rejimin yanında da görünmek istemeyenlerin tercih ettiği isimler.

Türkiye’de hükümetin tavrı en başından beri Suriye halkının özgürlük mücadelesinden yana oldu.

Hem AK Parti’den uzaklaşmak istemeyen hem de hükümetin Suriye politikalarını yanlış bulanlar ise yaşananlar için bilinçli bir şekilde “iç savaş”, “mezhep savaşı”, “vekalet savaşı” ve benzeri isimleri dolaşıma soktu.

Suriye halkının rejime karşı yürüttüğü haklı mücadesine destek verenler arasında dahi maalesef bu isimleri bilinçsizce kullananların sayısı az değil.

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Sultanahmet saldırısının ardından yaptığı açıklamada saldırının Suriye’de yaşanan “vekalet savaşı”nın bir yansıması olduğunu söyledi.

Bu sözler şayet bir dil sürçmesi değilse son derce vahim bir durumla karşı karşıyayız demektir.

Suriye’de “vekalet savaşı” olduğunu iddia edenler, Türkiye’yi de sürekli olarak ateşe odun taşımakla ve daha fazla kan dökülmesine katkıda bulunmakla suçlarlar.

Aynı zamanda hükümet sözcüsü de olan Kurtulmuş’un onlarla aynı dili kullanması büyük talihsizlik.

Türk şebbihanın Kurtulmuş’un “vekalet savaşı” açıklamasını “yanlışın itirafı” kabul edip sevinçten deliye dönmesi de vehametin büyüklüğünü zaten yeterince anlatıyor.

Sayın Kurtulmuş’a sormak istiyorum:

Yöneticilerini özgür iradesiyle belirlemek istediği için başına gelmedik kalmayan ve 300 binden fazla kurban veren Suriye halkı rejime ve hatta işgale karşı mücadelesine inandırmak için daha ne yapsın?

Dünyanın en zalim rejimine, İran’a ve Rusya’ya karşı yalnız bırakılan Suriye halkı dost bildiği veya sandığı ülkelerden yardım aldığı ya da beklediği için mi “vekalet savaşı” yapmış oluyor.

Dedelerimizin Kurtuluş Savaşı’nda işgalcilere karşı verdiği mücadele de “vekalet savaşı” mıydı?

Yoksa bizim özgürlük ve bağımsızlık savaşı vermeye hakkımız var da Suriye halkı için böyle birşey sözkonusu değil mi?

Suriyeli kardeşlerimiz İran ve Rusya işgaline karşı kendi özgürlük mücadelelerini veremezler mi?

Mutlaka birileri adına mı savaşmak zorundalar?

Ayrıca kim kimin vekili ve hangi grup kimin adına savaşıyor açıklayın da bilelim.

AK Parti’nin kurucusu ve doğal lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye halkının mücadelesine desteği gayet net.

Başbakan Davutoğlu’nun da öyle.

Bildiğim kadarıyla hükümetin Suriye politikalarında herhangi bir değişiklik yok.

Öyleyse Kurtulmuş’un “vekalet savaşı” açıklaması AK Parti’de ve hükümette çatlak anlamına mı geliyor?

Yarın bir gazeteci Davutoğlu’na “Hükümet sözcünüz Suriye’de yaşananları vekalet savaşı olarak adlandırdı. Buna katılıyor musunuz?” diye sorsa ne cevap verecek?