Vicdanda denge aranır; değerler vicdana aittir, bütün değerler gayeye bağlı oluşurlar, sebebe bağlı oluşmazlar.

Tasavvufî telâkkide beden mülkünün padişahı ruhtur. Akıl onun veziri olup Hak ile batılı birbirinden ayırmaya yarayan bir nurdur.

Kalb, aklın zıddı değildir. Bir yere kadar akılla kalb iç içedir. “Akletme” kalbin bir fonksiyonudur. Kuran’da buna işaret vardır. Metafizik konularda kalb aklı aşar. Bu alanda kalbin sezişi esastır.

Kalbin gayb âlemine bakan bir penceresi vardır. Buna “kalb gözü” denir. Üstü günah ve cehalet ile kaplı olan “kalb gözü” nefse zor gelen şeyleri yaparak temizlenebilirse manevi âlem ve oradaki gerçeklerin perdesi açılır.

Bu bilgilere marifet, irfan, ilhâm ve ledünnî bilgi denir.

Hizmet hareketinin yurt dışına açılma hikâyesi, Amerika’da greencard talebi, oturma izni ve kendisine referans olan figürlerin derin kimlikleri bahis konusu misyonun mahiyeti hakkında bize pet çok ipucu veriyor.

Özellikle 11 Eylül 2011 İkiz Kule hadisesinden sonra İslam ve Müslümanlar neredeyse tüm Batı dünyasında terörle özdeşleştirildiği halde, eşzamanlı olarak bu örgüte Türk-İslam kültür ve medeniyetini(!) bütün dünyaya yaymak adına 140-150 civarında farklı ülkede okullar açma ruhsatı verilmiş olmasını saf, temiz bir hizmet hareketi olarak görmek deve kuşunun kafasını kuma gömmesinden farksızdır.

ABD’de ile FETÖ arasındaki karanlık temaslar, kirli hesaplar ve pazarlıklar uzun yıllar gizlenmiş olmasına karşın şimdilerde gün yüzü gibi aydınlık bir hale geldi. İade talebinin işleme konulmaması bunun en açık göstergesi olarak karşımızda duruyor.

Hizmet hareketinin misyonu, küresel sömürünün karınlık arzularına taşeronluk ve gönüllü hizmetkârlıktır.

Hıristiyan dünyasının plan ve projesine ulaşmak için kullandığı sözde “hizmet hareketinin” bu projenin hizmetinde olduğu gün gibi ortada iken neyin diyalogundan bahsediyoruz?

Dinler arası diyalog asla mümkün değildir.

Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar birbirlerinden sadece dinleriyle değil farklı kadim kültürleriyle ayrılmış durumdadır. Tarih genel olarak farklı dinlerin mücadelesiyle şekillenmiştir.

Bir tarafta İslam dinini kabul bile etmeyen bir Hıristiyan inancı, bir tarafta kavmi bir din olmasıyla övünen Musevilik, bir diğer tarafta son olması hasebiyle gelmiş tüm dinlerin hükmünü ortadan kaldıran İslamiyet arasında diyalogdan bahsetmek mümkün değildir.

İslam dini tüm hak dinlere ve bunların peygamberlerine iman edip saygısını esirgemez iken diğer dinlerde İslam dinine ve onun peygamberine bir reddiyat gösteriliyorken neyin diyalogundan bahsediyoruz.

Vicdanda denge aranır; değerler vicdana aittir, bütün değerler gayeye bağlı oluşurlar, sebebe bağlı oluşmazlar. Yaşamda bir sebeplere bağlı aklımız var.

“Bildikleri, sadece dünya hayatının dış görünüşüdür; ama âhiretten habersiz, gafildirler.” (Rum, 30/7), “O halde Bizi anmaktan, bu Yüce Kitabımızı dinlemekten uzak duran ve dünya zevkinden başka bir şey istemeyen kimseleri sen de bir tarafa bırak! Onların bilgi seviyesi ancak bu kadardır; bildikleri bilecekleri budur. Senin Rabbin, kimin Allah’ın yolundan saptığını, kimin doğru yolda yürüdüğünü pekiyi bilir.” (Necm, 53/29-30) mealindeki ayetlerde aklın fonksiyonlarına işaret ediliyor. İşte bu sebeple ey gafiller hala hiç akletmez misiniz daha?

Ama aklını kaybetmiş olanlara artık bir fayda var mıdır bu ayrı bir konu tabii…