Ölümden korkuyor, çekiniyor, onu kendimize bir türlü yakıştıramıyoruz. Onu tam olarak tanımıyor ve bilmiyoruz. Ölüme bazen yok olmak, bazen yeni bir şeye başlangıç olarak bakıyor, bazen de bir kurtuluş yolu gözüyle bakılıyoruz. Bu tamamen insanın ne düşündüğüne, ne yaşadığına ve içinde bulunduğu ruh haline bağlıdır. Tanımadan, bilmeden ona kötü ve korkunç imajı veriyoruz.

Gerçekte kimse bilmiyor ölümün ne olduğunu; ama ondan en büyük kötülükmüş gibi korkuyoruz. “Bu dünyaya nasıl geldiyseniz, öylece çıkıp gidin. Ölümden hayata geçerken duymadığımız kaygıyı ve korkuyu, hayattan ölüme geçerken de duymayın.” Ölümümüz varlık düzeninin, dünya hayatının şartlarından biridir. Madem ki ölümden kurtuluş yok, o zaman insan kalıcı çalışmalarda bulunmalı, ona göre yaşamalıdır. “İnsanlar birbirini yaşatarak yaşarlar ve hayat meşalesini, koşucular gibi, birbirlerine devrederler.”

Geçen sene bir alışveriş merkezinde ayakkabı almaya karar vermiştim. Bir ayakkabı mağazasına girdim ve ayakkabıları incelemeye başladım. Benim zevkime hitap eden ayakkabı ararken, bir görevli yardımcı olmak istedi. Bana bir ayakkabı gösterdi ve bunun 10 yıl garantili olduğunu söyledi. Bu özelliği beni cezbetmemişti. Çünkü benim 10 yıl garantim yoktu, ayakkabının 10 yıl garantisinin olması bana saçma gelmişti. Kısacası o ayakkabıyı almak mantıksız ve anlamsız gelmiş, almamıştım (Tabi almak istemememin nedenleri arasında, fazla hoşlanmamış olmamın da etkisi vardı.)

Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyor, bunu hayatımızın her anına yansıtıyoruz. Hep uzun yaşama hayali kuruyor, ölüm yokmuş gibi davranıyor, sonsuzluk özlemiyle yanıp tutuşuyoruz. Dünyada misafir olduğumuzu unutuyor, gitmemek için direniyoruz. “Niçin hayat sofrasından, karnı doymuş bir davetli gibi kalkıp gidemiyorsun? Niçin günlerine, yine sefalet içinde yaşanacak, yine boşuna geçip gidecek daha başka günler katmak istiyorsun?”

Ölüme karşı çıkış insanları “zombi” denen korkunç yaratık olmaya teşvik ediyor. Bu “zombi” meselesi o kadar ilerledi ki buna inanan insanlar türemeye başladı. Sayıları ne kadar az olsa da, buna inanan insanların olması gidişatın iyi olmadığını gözler önüne seriyor. Bunlar hakkında filmler çekilip, hikâyeler yazılıp, çizilmeye başlandı. Bana göre “zombi” insanın ölmekten kendisini mahrum bırakıp, kendisine zulüm etmesinden başka bir şey değildir. Çünkü insanın ölmemesi ya da ölememesi fıtratına aykırıdır. Bunun insanlara hakaret olduğunu dahi düşünmedim değil. Çünkü bir yaratığa dönüştürme, insanlıktan çıkma durumu vardı. Filmlerden gördüğüm kadarıyla insanların insanlıktan çıkmış bir yaratık hale getirmeleri beni korkutmuş, ürpertmiş ve sinirlendirmişti. Filmi izleyemedim ve izlemeyi de düşünmüyorum.

Bu dünya bir sınav dünyasıdır. Sınavını bitiren, bu dünyadan ayrılmak durumundadır ve sonucuna katlanmak zorundadır. Sevabının-günahının farkında olmalı, yaşamını ona göre yaşamalıdır. İnsan ölümü unutmamalıdır. Aksi halde “Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşar, sonra ölür de hiç yaşamamış gibi olur.”